Page 626 - Risale-i Nur - Sözler
P. 626

628                                                                                                                                    SÖZLER


           ve  İlim  ile  yapıldığını  gösteriyor  ki,  Tanzim  ve  Tahdid  Fiilleri,  İlim  ve
           Hikmet pergeliyle dönüyor. Öyle ise, Tanzim ve Tahdid arkasında, İlim ve
           Hikmet  mânaları  hükmediyor.  Öyle  ise,  İlim  ve  Hikmet  pergeli,  kendini
           gösterecek. İşte kendini gösterdi ki, o hududlar içinde, göz, kulak, burun,
           yaprak  ve  incecik  püskülcükler  gibi  şeylerin  tasvirine  başladı.  Şimdi
           görüyoruz ki: İçindeki pergelin harekâtıyla tayin edilen a'zalar, san'atkârane
           ve inayetkârane düşüyor. Öyle ise o İlim ve Hikmet pergelini çeviren, arkada
           Sun' ve İnayet mânaları var, hükmediyorlar ve kendilerini gösterecekler. İşte
           ondandır  ki;  bir  Hüsün  ve  Zînete  kabiliyet  gösteriyor.  Öyle  ise;  Sun'  ve
           İnayeti  çalıştıran,  İrade-i  Tahsin  ve  Kasd-ı  Tezyindir.  Öyle  ise  Onlar
           hükmediyorlar ki; Tezyine, Tenvire başladı. Bir tebessüm vaziyetini gösterdi
           ve hayatdarlık heyetini verdi. Elbette şu Tahsin ve Tenvir mânasını çalış-
           tıran, Lütuf ve Kerem mânasıdır. Evet o iki mâna, onda o derece hükmeder
           ki; âdeta o çiçek bir lütf-u mücessem, o heykel bir kerem-i mütecessiddir.
           Şimdi bu mâna-yı kerem ve lütfu çalıştıran ve tahrik eden, "Teveddüd ve
           Taarrüf" mânalarıdır. Yâni: Kendini, hüneri ile tanıttırmak ve halka kendini
           sevdirmek  mânaları  arkada  hükmediyor.  Bu  tanıttırmak  ve  sevdirmek,
           elbette Meyl-i Merhamet ve İrade-i Nimetten geliyor. Mâdem Rahmet ve
           İrade-i Nimet, arkada hükmediyor. Öyle ise o heykeli, Nimetin enva'ıyla
           dolduracak, tezyin edecek, o çiçeğin suretini de bir hediyeye takacak. İşte o
           heykelin ellerini, kucağını ve ceplerini kıymetdar Nimetler ile doldurdu ve o
           çiçek suretini de bir mücevherata taktı. Demek bu Rahmet ve İrade-i Nimeti
           çalıştıran, Terahhum ve Tahannündür. Yâni "acımak ve Şefkat etmek" mâ-
           nası, Rahmet ve Nimeti tahrik ediyor. Ve o müstağni ve hiç kimseye ihtiyacı
           olmayan Zâtta olan Terahhum ve Tahannün mânasını tahrik eden ve izhara
           sevkeden, elbette o Zâttaki manevî Cemâl ve Kemaldir ki, tezâhür etmek
           isterler. Ve o Cemâlin en şirin cüz'ü olan Muhabbet ve en tatlı kısmı olan
           Rahmet ise, san'at âyinesiyle görünmek ve müştakların gözleriyle kendilerini
           görmek isterler. Yâni Cemâl ve Kemal, (çünki bizzât sevilirler) her şeyden
           ziyade  kendi  kendini  severler.  Hem  Hüsündür,  hem  Aşktırlar.  Hüsün  ve
           Aşkın İttihadı bu noktadandır. Cemâl mâdem kendini sever, kendini âyine-
           lerde görmek ister. İşte heykele konulan ve surete takılan sevimli nimetler,
           güzel  meyveler,  o  Cemâl-i  Manevînin  -kendi  kabiliyetlerine  göre-  birer
           Lem'asını  taşıyorlar.  O  Lem'aları  hem  Cemâl  Sahibine,  hem  başkasına
           gösteriyorlar.

             Aynen öyle de: Sâni'-i Hakîm, Cenneti ve dünyayı, Semâvatı ve zemini,
           nebatat ve hayvanatı, cin ve insi, Melek ve Ruhaniyatı, küllî ve cüz'î bütün
           eşyayı;   Cilve-i Esmasıyla   eşkalini   tahdid   ediyor,   tanzim  ediyor,  birer
           miktar-ı muayyene   veriyor.   Onun   ile   bunlara   "Mukaddir,  Munazzım,
   621   622   623   624   625   626   627   628   629   630   631