Page 621 - Risale-i Nur - Sözler
P. 621
OTUZİKİNCİ SÖZ’ÜN İKİNCİ MEVKIFI 623
bakar. Merhametine mazhar olanların, husûsan Cennet-i Bâkiyede nihayet-
siz Enva'-ı Rahmet ve Şefkatine mazhar olanların Derece-i Saadetlerine ve
Tena'umlarına ve Ferahlarına göre o Zât-ı Rahmanurrahîm, Ona lâyık bir
tarzda bir Muhabbet, bir Sevmek gibi (Ona lâyık Şuûnatla tabir edilen) ulvî,
kudsî, güzel, münezzeh mânaları vardır. "Lezzet-i Kudsiye, Aşk-ı Mukad-
des, Ferah-ı Münezzeh, Mesruriyet-i Kudsiye" tabir edilen, İzn-i Şer'î olma-
dığından yâd edemediğimiz gayet münezzeh, mukaddes Şuûnatı vardır ki;
herbiri Kâinatta gördüğümüz ve mevcûdat mabeyninde hissettiğimiz aşk ve
ferah ve mesruriyetten nihayetsiz derecelerde daha yüksek, daha ulvî, daha
mukaddes, daha münezzeh olduğunu çok yerlerde isbat etmişiz. O mânaların
birer lem'asına bakmak istersen, gelecek temsilâtın dürbünü ile bak:
Meselâ: Nasılki sehavetli, âlîcenab, müşfik bir Zât, güzel bir ziyafeti, ga-
yet fakir ve aç ve muhtaç olanlara vermek için, seyahat eden güzel bir
gemisine serer. Kendi de üstünde seyreder. O fukaranın minnetdarane
tena'umları ve o aç olanların müteşekkirane telezzüzleri ve o muhtaç
olanların senakârane memnuniyetleri; ne derece o kerim Zâtı mesrur ve
müferrah eder, ne kadar onun hoşuna gider, anlarsın.
İşte küçücük bir sofranın hakikî mâliki olmayan ve bir tevziat memuru
hükmünde olan bir İnsanın mesruriyeti böyle ise; cin ve insi ve hayvanatı,
Feza-yı Âlem denizinde seyr ü seyahat ettiren ve bir Sefine-i Rabbaniye olan
koca zeminin üstüne bindirip, yüzünde hadsiz enva'-ı mat'umatı câmi' bir
sofrayı serip, bütün Zîhayatı küçük bir kahvaltı nev'inde o ziyafete davet
etmekle beraber, gayet mükemmel ve bütün enva'-ı lezaizi câmi', sermedî,
ebedî bir Dâr-ı Bekada Cennetleri, herbirisini birer Sofra-i Nimet ederek
hadsiz lezaizi ve letaifi câmi' bir tarzda, nihayetsiz bir zamanda, nihayetsiz
muhtaç, nihayetsiz müştak, nihayetsiz İbadına, hakikî yemek için ziyafet
açan bir Rahman-ı Rahîm'e aid ve tabirinde âciz olduğumuz Meâni-i
Mukaddese-i Muhabbeti ve Netaic-i Rahmeti kıyas edebilirsin.
Hem meselâ: Mahir bir san'atperver meharetini göstermeyi sever bir usta;
güzel, plâksız konuşan fonoğraf gibi bir san'atı icad ettikten sonra, onu kurup
tecrübe ediyor, gösteriyor. O san'atkârın düşündüğü ve istediği neticeleri en
mükemmel bir tarzda gösterse; onun mucidi ne kadar iftihar eder, ne kadar
memnun olur, ne derece hoşuna gider. Kendi kendine للّٰا َكراب der.
ُ ه
َ َ
İşte küçücük bir İnsan, icadsız, sırf surî bir san'atçığı ile, bir fonoğrafın
güzel işlemesiyle böyle memnun olsa; acaba bir Sâni'-i Zülcelâl, koca