Page 618 - Risale-i Nur - Sözler
P. 618

620                                                                                                                                    SÖZLER


           olan  Zât-ı  Zülcelâl,  hakikî  olan  Kemâlâtını  ve  Sıfât  ve  Esmasının  güzel-
           liklerini kendine lâyık bir tarzda sever, Muhabbet eder. Hem o Kemâlâtın
           mazharları, âyineleri olan san'atını ve masnuatını ve mahlûkatının mehasi-
           nini  sever,  Muhabbet  eder.  Enbiyasını  ve  Evliyasını,  husûsan  Seyyid-ül
           Mürselîn  ve  Sultan-ül  Evliya  olan  Habib-i  Ekremini  sever.  Yâni  kendi
           Cemâlini  sevmesiyle,  o  Cemâlin  âyinesi  olan  Habibini  sever.  Ve  kendi
           Esmasını sevmesiyle, o Esmanın Mazhar-ı Câmii ve Zîşuuru olan o Habibini
           ve İhvanını sever. Ve san'atını sevmesiyle, o san'atın Dellâl ve Teşhircisi
           olan  o  Habibini  ve Emsalini sever. Ve masnuatını sevmesiyle, o masnuata

           karşı"  للّٰا ء ٓ اش ام      ,      للّٰا َكراب ne kadar güzel yapılmışlar" diyen ve takdir eden
                            ُ ه
                                 َ َ
                      َ َ
                 ُ ه َ
           ve istihsan eden o Habibini ve Onun arkasında olanları sever. Ve mahlûka-
           tının mehasinini sevmesiyle, o Mehasin-i Ahlâkın umumunu câmi' olan o
           Habib-i Ekremini ve Onun Etba ve İhvanını sever, Muhabbet eder.

             ÜÇÜNCÜ  REMİZ:  Umum  Kâinattaki  umum  Kemâlât,  bir  Zât-ı
           Zülcelâl'in Kemalinin Âyâtıdır ve Cemâlinin işaratıdır. Belki hakikî Kema-
           line nisbeten bütün Kâinattaki Hüsün ve Kemal ve Cemâl, zaîf bir gölgedir.
           Şu Hakikatın beş hüccetine icmalen işaret ederiz.

             Birinci Hüccet: Nasılki mükemmel, muhteşem, münakkaş, müzeyyen
           bir saray; mükemmel bir ustalık, bir dülgerliğe bilbedahe delalet eder. Ve
           mükemmel fiil olan o dülgerlik, o nakkaşlık; bizzarure mükemmel bir fâile,
           bir ustaya, bir mühendise ve "nakkaş ve musavvir" gibi ünvan ve isimleriyle
           beraber  delalet  eder.  Ve  mükemmel  o  isimler  dahi,  şübhesiz  o  ustanın
           mükemmel, san'atkârane sıfatına delalet eder. Ve o kemal-i san'at ve sıfat,
           bilbedahe  o  ustanın  kemal-i  istidadına  ve  kabiliyetine  delalet  eder.  Ve  o
           kemal-i istidad ve kabiliyet, bizzarure o ustanın kemal-i zâtına ve ulviyet-i
           mahiyetine delalet eder.

             Aynen öyle de: Şu Saray-ı Âlem, şu mükemmel, müzeyyen eser; bilbe-
           dahe gayet Kemaldeki Ef'ale delalet eder. Çünki eserdeki Kemâlât, o ef'alin
           Kemâlâtından ileri gelir ve onu gösterir. Kemal-i Ef'al ise, bizzarure bir Fâil-
           i Mükemmele ve o Fâilin Kemal-i Esmasına, yâni âsâra nisbeten Müdebbir,
           Musavvir, Hakîm, Rahîm, Müzeyyin gibi İsimlerin Kemaline delalet eder.
           İsimlerin  ve  Ünvanların  Kemali  ise,  şeksiz  şübhesiz  o  Fâilin  Kemal-i
           Evsafına delalet eder. Zira Sıfat mükemmel olmazsa, Sıfattan neş'et eden
           İsimler,  Ünvanlar  mükemmel  olamaz.  Ve  o  evsafın  Kemali,  bilbedahe
           Şuûnat-ı Zâtiyenin Kemaline delalet eder. Çünki Sıfâtın mebde'leri, o Şuun-
           u Zâtiyedir. Ve Şuun-u Zâtiyenin Kemali ise; biilmelyakîn Zât-ı Zîşuunun
           Kemaline ve öyle lâyık bir Kemaline delalet
   613   614   615   616   617   618   619   620   621   622   623