Page 485 - Risale-i Nur - Emirdağ Lâhikası
P. 485

EMİRDAĞ  LÂHİKASI-II                                                                                      199


           ve  yağmur  başlamadan  evvel  Hiss-i  Kabl-el  Vuku'  ile  Hazine-i
           Rahmete  bir  anahtar  olacak  dehşetli  ve  heyecanlı  bir  musibet
           hissettiğimden  mütemadiyen  Cevşen'i  ve  Şah-ı  Nakşibend'in  Virdini
           okuyordum. Denizin o dehşeti içinde kemal-i şevk ile o mübarek denizi
           kabir  olarak  kabul  ediyordum.  Böyle  kaza  ile  vefat  eden  şehid
           hükmünde  olduğu  gibi,  Şehid  de  Veli  hükmünde  olmasından  altı
           arkadaşıma acımadım. Yalnız içinde bulunan çocuğa bir parça acıdım.
           O  kayığın  makinası  bozulduğu  ve  yelkeni  de  rüzgâr  onun  aksiyle
           geldiği için faide vermediğini ve denizin mevcleri de pek büyük; evvelâ
           kayığa  ve  zahiren  bize  hücum  etmesiyle  beraber  kayığın  içine
           girmediği  için  kemal-i  sabır  ve  şükürle  karşıladık  ve  sâlimen  sahile

                   ا
                 ل
           çıktık.   ح  ِّ َ        ُك  ِل    ِ ِ ٰ َ      للّ   ٰ لع    دمح    َا   ْل  dedik...
                                 ُ ْ َ
                                                                    Said  Nursî
                                          *  *  *

                  Üstadımız  diyor  ki:
                  Ben  elli-altmış  senedir  küfr-ü  mutlaka  karşı  İmana  Hizmet
           etmek ve  küfr-ü  mutlakın neticesi  olan  anarşilikten  milleti  kurtarmak
           için bütün kuvvetimle İman Hizmetindeki İhlasın neticesi olan asayişi
           muhafaza ile, bir cani yüzünden on masumu zulümden kurtarmak için
           rahatımı, şerefimi, haysiyetimi hattâ lüzum olsa hayatımı feda etmekle
           herbir  tazyikata,  manasız,  lüzumsuz  şeylere  karşı  sabır  ve  tahammül
           ettim.  İşte  benim  otuz-kırk  senedir  bu  Hizmet-i  İmaniye  için,  benim
           hakkımda habbeyi kubbe yapıp bir bardak suda fırtına çıkarıp beni taciz
           ettikleri  halde,  sırf  Hizmet-i  İmaniyenin  bir  neticesi  olan  asayiş  için
           sabır ve tahammül ettim. Bir misali:

                  Beş  mahkeme  huzurunda  hiç  benim  kıyafetime  ilişilmediği
           halde  ve  mütemadiyen  gezdiğim  halde  ve  hattâ  İstanbul'da
           mahkememde  yüzyirmi  polis  bulunduğu  halde,  aynı  kıyafetime
           ilişmediler  ve  iki  ay  İstanbul'da  yaya  gezdiğim  halde  mümanaat
           etmediler ve ilişmeye hiç kimsenin hakkı yok. Çünki hem münzevi hem
           de  câmiye  gitmiyor  ve  çarşıda  kalabalık  yerlerde  gezmiyor,  yalnız
           otomobili ile çıkıyor. İnsanlarla zaruret olmadan konuşmayan... yalnız
           teneffüs  için  dağlar  başında  ve  hâlî  yerlerde  geziyor.  Şimdi  ehl-i
           dünyanın    hiçbir   hakkı   yoktur   ki   vaziyetime ,   halime   ilişsinler .
   480   481   482   483   484   485   486   487   488   489   490