Page 249 - Risale-i Nur - Kastamonu Lahikası
P. 249

KASTAMONU LÂHİKASI                                                                                    251


           terk-i enaniyet ve hazz-ı nefsîden teberri etmek gibi, İhlasın en yüksek
           seciyeleri Risale-i Nur Şakirdlerinde tezahür ediyor diye bir delil oldu.
           Ezcümle,  Hâfız  Ali  diyor  ki:  Hüsrev  Kardeşimiz  kendi  Kalemiyle
           yazılan  "Mu'cizatlı  Kur'an"ı  fotoğrafla  tab'ına  tarafdar  olmaması  ve
           demir  harflerle  müsaade  oluncaya  kadar  beklemeye  tarafdar  olması,
           onun fevkalâde İhlasına ve nefsin huzuzatından teberrisine kat'î delildir.
           Çünki fotoğrafla tab'edilse, onun kendi hattı olduğu için, binler Kur'an
           nüshalarını kendi eliyle yazmış gibi Âlem-i İslâm'ın manevî nazarında
           ve Uhrevî Sevab cihetinde büyük ve masumane ve zararsız bir makamı
           terkedip  İhlasın  Sırrı  için  hazzını  unutarak,  demir  harflere  tarafdar
           olmuş. Ve gösterdiği  yanlışlar düşmek sebebi ise, demir harflerde üç
           defa tab'a girmek noktasında dahi o yanlışlar bulunabilir.
                  Elhasıl:  Hâfız  Ali'nin  İhlasından  gelen  ifadesi  ve  Hüsrev'i
           fevkalâde İhlas noktasında takdir etmesi; ve Hüsrev de gayet büyük ve
           bâki bir hissesini bırakıp benim eskiden beri tekrar ettiğim bir davam
           ki; "Risale-i Nur'un Hakikî Şakirdleri Hizmet-i İmaniyeyi herşeyin
           fevkinde görür, Kutbiyet de verilse İhlas için Hizmetkârlığı tercih
           eder"  beni  o  Davada  bilfiil  tasdik  etmesi  cihetinden,  bütün
           kuvvetimizle bu gibi Kardeşlerimizi tebrik ediyoruz.
                  Kardeşimiz  Hasan  Âtıf'ın  Mektubundan  anladık  ki,  Hakikaten
           tam  çalışıyor.  Kendi  tabiriyle,  Risale-i  Nur'un  Mücahidlerinin  ve
           Efelerinin  Kalem  Yâdigârlarını  bize  hediye  olarak  irsal  ettiğine
           mukabil, deriz: Cenab-ı Hak ebeden onlardan razı olsun. Ve daha çok
           manidar yazdığı cümleler içinde, bir parça ehl-i bid'aya şiddet gördüm.
           Zaman, zemin, Risale-i Nur'un müsbet mesleği, ehl-i bid'a ile değil
           fiilen, belki fikren ve zihnen dahi meşgul olmağa müsaade etmez.
           İhtiyat  her  vakit  lâzım.  O  hâlis  Kardeşimiz,  inşâallah  oralarda  kendi
           gibi  çok  hâlis  Şakirdleri  yetiştirecek.  Biz  buradaki  Duamızda,  Âtıf'la
           beraber oradaki bütün rüfekalarını teşrik ediyoruz. Ben bizzât  onlarla
           muhabere  etmek  istiyorum,  fakat  madem  Isparta  o  vazifeyi  daha
           mükemmel yapıyor.. O vazifeyi onlara bırakıyorum.
                  Hâfız  Ali'nin  Mektubunun  âhirinde,  Medrese-i  Nuriye
           Kahramanlarından ve Hüsrev sisteminde Ahmed ve Kardeşi Süleyman
           hakkında  takdiratı,  bizi  mesrur  eyledi.  Zâten  o  Medrese-i  Nuriye
           Şakirdleri  benim  nazarımda,  eskiden  beri  bir  Gaye-i  Hayalim  olan
           Medreset-üz  Zehra'nın  Talebeleri  suretinde  düşünüyordum.  Ve
           derdim:  "Onlar  bunlar  oldu  veya bunlar onların dümdarlarıdır."
   244   245   246   247   248   249   250   251   252   253   254