Page 252 - Risale-i Nur - Kastamonu Lahikası
P. 252

254                                                                          YİRMİYEDİNCİ MEKTUBDAN

                 Üçüncüsü:  Aynı  günde  ben,  at  üzerinde  seyahata  (gezmeye)
          giderken,  arkamda  bir  atlı  sür'atle  geliyor.  İndi,  ayağıma  üzengiye
          sarıldı.  Tanımadığım  bir  adam.  Dedim:  "Sen  kimsin?  Bu  kadar
          dostluk  gösteriyorsun."  Dedi:  "Ben  Kozca  hatibiyim."  Halbuki
          Kastamonu'da  hiç  bu  namda  bir  karye  bulunduğunu  bilmiyordum.
          Sonra  geldim.  İki  Isparta'lı  asker  yanıma  geldiler.  Birisi  dedi:  "Ben
          Kozca hatibinden sana Mektub getirdim." Bu acib Tevafuk bana, bu iki
          ayrı  ayrı  vilayette,  hem  böyle  Tevafuk  etmeleri,  Risale-i  Nur
          Hizmetinde Sadakatla çalışmalarına bir işarettir. Bu münasebetle Sabri,
          Kozca hatibine benim tarafımdan çok Selâm etsin. Onu, Has Talebeler
          içinde  manevî  kazançlara  şerik  ediyoruz.  Hususî  Mektub  yazmak
          âdetimiz  olmadığından,  ona  ayrıca  Mektub  yazamadığımızdan
          gücenmesin.

                 Tatlı  bir  Tevafukun  meyvesini,  aynı  gün  daha  şirin  bir  tarzda
          gördüm. Şöyle ki:

                 İki  asker,  kemal-i  sevinçle  gayet  dostane  "Sen  Isparta'lısın,
          bizim  hemşehrimizsin."  Ben  de  dedim:  "Maaliftihar,  her  cihetle
          Ispartalıyım.  Isparta,  taşıyla  toprağıyla  benim  nazarımda  müba-
          rektir, benim vatanımdır. Ve herbiri yüze mukabil, yüzer ve binler
          hakikî Kardeşlerimin Meskat-ı Re'sleridir."
                 Evet bu havaliye gelen Isparta'lılar asker olsun başkalar olsun,
          ekseriyet-i  mutlaka  ile  beni  hemşehri  biliyorlar.  Hangisi  benimle
          görüşüyor,  "Sen  Isparta'lı  mısın?"  Ben  de  diyorum:  Maaliftihar,  ben
          Isparta'lıyım. Ve Isparta'da o kadar hakikî Kardeşlerim ve akariblerim
          var ki, Meskat-ı Re'sim olan Nurs Karyesine pek çok cihetlerle tercih
          ediyorum.  Ve  büyük  Isparta'nın  bir  küçük  evlâdı  hükmünde  olan
          Isparta Nahiyemize, büyük Isparta'nın bir tek köyünü tercih ediyorum.
          O kadar hâlis, Kahraman Kardeşleri bana veren Isparta taşı da, toprağı
          da,  bana  ve  belki  Anadolu'ya  mübarek  olmuş.  İnşâallah  hem
          Anadolu'ya,  hem  Âlem-i  İslâm'a  neşrettikleri  Nur  Tohumları  birer
          Rahmete  mazhar  olur,  sünbül  verir.  Hem  gıda,  hem  ziya,  hem  deva
          olup; manevî galâ ve veba ve zulmü ve zulmeti dağıtır.
                 Dördüncüsü: Sâbık üç Tevafuku yazdıktan sonra, büyük Hâfız
          Ali'nin  gayet  güzel  Mektubuyla,  Hulusi-i  Sâlis  Abdullah  Çavuş'un
          manidar  Mektubu  ve  Hulusi  Bey'in  ve  Kâtib  Osman'ın  kıymetli
          Mektublarını  aldım. Hâfız Ali'nin Mektubunda yazdığı şu fıkra, Konya
   247   248   249   250   251   252   253   254   255   256   257