Page 251 - Risale-i Nur - Kastamonu Lahikası
P. 251

KASTAMONU LÂHİKASI                                                                                    253


           dünyada Kemal-i Hürmet ve itaatla şefkatlerine ve Hizmetlerine bedel
           hâlis bir hürmet ve sadıkane bir itaat ve vefatlarından sonra salahatıyla
           ve  hayratıyla  ve  Dualarıyla  onların  Defter-i  A'maline  Hasenat
           yazdırmak  ve  onbeş  seneden  evvel  masumen  ölmüş  ise  onlara
           Kıyamette  şefaatçı  olmak  ve  Cennet'te  onların  kucağında  sevimli  bir
           çocuk olmaktır. Şimdi ise terbiye-i İslâmiye yerine mimsiz medeniyet
           terbiyesi yüzünden, ondan belki yirmiden belki kırktan bir çocuk, ancak
           peder ve vâlidesinin çok ehemmiyetli Hizmet ve şefkatlerine mukabil
           mezkûr  Vaziyet-i  Ferzendaneyi  gösterir.  Mütebâkisi  endişelerle
           şefkatlerini daima rencide ederek, o hakikî ve sadık dostlar olan peder
           ve vâlidesine vicdan azabı çektirir ve Âhirette de davacı olur: "Neden
           beni İmanla terbiye ettirmediniz?" Şefaat yerinde, şekvacı olur.

                  İkinci  Mes'ele: Dünkü  gün, beş  Tevafuk-u  Latifeden kat'î  bir
           kanaat  bize  geldi  ki;  en  cüz'î  ve  ehemmiyetsiz  işlerimizde  de
           inayetkârane bir dikkat altındayız.

                  Birincisi: Ben kapıya çıktığım vakit, me'mulün hilafına Risale-i
           Nur Şakirdlerinden dört  tane Ahmed'ler -bana alâkadar birer maksadı
           yapacak-  birden  beraber  kapıya  geldiler.  İki  tane  köylerden,  ikisi  de
           burada ayrı ayrı mahallelerden.
                  Hem yine Risale-i Nur'un mühim bir Talebesi Köroğlu Ahmed'e
           bir mikdar yoğurt, hem teberrük, hem tayin olarak verdik. Daha elinde
           yoğurdu  tutarken,  Risale-i  Nur'un  masum  Talebelerinden  Hilmi'nin
           mahdumu  Ahmed,  elinde  öteki  Ahmed'e  verdiğim  mikdar  yoğurtla
           kapıyı  açtı.  Risale-i  Nur  Talebelerinden  altı  Ahmed'in  bir  günde  bu
           çeşit Tevafukatı tesadüfe benzemez, belki o Ahmed'lere nazar-ı dikkati
           celbeden bir işarettir.

                  İkincisi: Muhacir, fakir bir kadın benden bir teberrük istedi. Ben
           de  bir  gömlek  verdim.  Beş  dakika  sonra,  aynı  isimde  bir  kadın,  bir
           gömleği bana kabul ettirmek için mühim bir vasıtayı bulup gönderdi.
           Tevafuk hatırı için kabul ettim.
                  Hem aynı gün, bazı müstehak zâtlara yarı yağımı verirken kab
           fazla  almış,  pek  az  bana  kaldı.  Aynen,  onlar  daha  o  yağı  almadan  -
           benim  niyetimde-  bana  kalacak  mikdar  kadar,  uzak  bir  köyden
           Kitablarımı okumak mukabilinde geldi. Onu da, o Tevafuk hatırı için
           kabul ettim.
   246   247   248   249   250   251   252   253   254   255   256