Page 21 - Risale-i Nur - Tarihçe-i Hayat
P. 21

GİRİŞ                                                                                                                                       21


           dolu olmakla beraber; Hak'ta, Hak yolunda fâni olup, şahsından Feragat
           etmede  de  mümtaz  bir  Fedakâr  olarak  nazara  çarpmaktadır.  İlâhî  bir
           İnayete  mazhariyetle,  dağ  gibi  engelleri  aşıp;  bu  asrın  yüzlerce  menfi
           cereyanları karşısında Kudsî Dâvasını çekinmeyerek ilân edip Selâmete
           çıkarması, kendisinin fâni şahsiyetinden tamamiyle Feragat ettiğini, Hak
           yolunda Fedâi olduğunu göstermektedir.

               Evet;  Said  Nursî  şahsî  Dehasiyle  İnsanlık  Âleminde  yeni  bir  çığır
           açmamıştır. Bu Zât, bütün istidadını ve benliğini Ezelî bir Hakikata feda
           ederek; bütün zamanlarda hükümran olan bir Hakikatı Dâva edinmiştir.
           Şahsında ve Hizmetinde görünen bütün yüksek Vasıf ve Kemalât, ancak
           Kudsî Dâvasından aksetmektedir. Nasılki binler ayna ortasında bulunan
           bir lâmba, nûranî ışığa mâlik olduğu için karşısındaki aynalar  adedince
           külliyet kesbeder ve o kadar kıymet alır. Zira her bir aynada bir lâmba,
           ışığiyle beraber mevcuttur.. aynen öyle de, Bediüzzaman, şu Kâinatın ve
           umum zamanların mânevî güneşi olan Kur'an-ı Hakîme ve Din-i Mübin-i
           İslâmın  mübelliği  Hazret-i  Muhammed  Aleyhissalâtü  Vesselâma
           müteveccih olmuştur. Ve Onların ziyasına ma'kes Risale-i Nurun zuhu-
           runa, inkişafına vesîle olduğu için; Eserinden ışık alan, Dâvasından Feyiz
           ve  Kuvvet  alan  yüzbinler,  hattâ  milyonlarca  İnsanın  âyine-misal  Akıl,
           Kalb  ve  Ruhlarında  mânen  yaşamakta  ve  örnek  bir  İnsan,  büyük  bir
           Mütefekkir olarak kabul ve yad edilmektedir.

               İşte Onu mânen yaşatan bu gibi kıymetlerdir. Dalâlet cereyanlarının
           karşısında Ehl-i Îman Fedakârlarından büyük bir Şahs-ı Mânevî meydana
           çıkararak,  muhkem  bir  Sedd-i  Kur'anî  ve Îmanî  tesis  edip  Mü’minlerin
           Nokta-i  İstinadı  olmasıdır.  İnandığı  Kudsî  Dâvaya  gösterdiği  Azim  ve
           Sebatla, Mü’minlerin Kalblerini ihtizaza vererek, Ruhlarda İslâmî Aşk ve
           Heyecanı uyandırmasıdır. Fânilere perestiş eden bîçare İnsanlara, bâki ve
           lâyemut  bir  Hakikatı  gösterip  nazarları  oraya  çevirmeğe  çalışmasıdır.
           Vazifesinin  böyle  Ulviyeti  ile  beraber;  -fakat  beşeriyet  itibariyle-
           Ubudiyet Vazifesiyle de kendini herkesten ziyade kusurlu, noksan ve âciz
           gören  ve  öyle  bilen,  Dergâh-ı  Rahmette  acz  ve  fakr  ile  niyaz  eden  ve
           İnsanlığa  Rahmeti,  Saadeti  talep  eden  bir  Abd-i  Azizdir;  bir  Fakir-i
           Müstağnidir. Evet O, "Bir kimsenin İmanını kurtarırsam; o zaman, bana
           Cehennem dahi gül
   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25   26