Page 324 - Risale-i Nur - Tarihçe-i Hayat
P. 324
326 BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
çevirmiş olan Üstadımız; emr-i maaşda Cenab-ı Hakkın İnayetiyle, İffet
ve Nezahetini daima muhafaza eder; Sadaka, Zekât ve hediyeleri almaz.
Yakinen biliyoruz ki; Kastamonuda bulundukları zaman, oturdukları evin
icarını vermek için yorganını sattılar da, yine hiç bir suretle hediye kabul
etmediler.
Hem Üstadımız, tekellüf ve taazzumdan asla hoşlanmaz ve Talebe-
lerinin dahi tekellüf kaydından âzade olmalarını emreder. Ve buyururlar
ki: "Tekellüf, şer'an ve hikmeten fenadır; çünki tekellüf sevdası, İnsanı
hadd-i mârufu tecavüze sevkeder. Mütekellif olanlar, bazan hodbinane
bir tezahür ve tefâhur tavrı ve muvakkat soğuk bir riyakâr vaziyeti
takınmaktan kurtulmaz. Halbuki bunların ikisi de İhlâsı zedeler."
Hem Üstadımız, gayet mütevazidir. Tefevvuk ve temeyyüz
dâiyelerinden, şöhret sevdalarından ziyadesiyle sakınırlar. Kendilerine
mahsus sâfi meşrebi, o gibi can sıkacak şeylerden âlîdir. Herkese, hele
ihtiyarlara ve çocuklara ve fukaralara, rıfk ve mülâyemetle uhuvvet-
kârane bir muamele-i hâlisanede bulunurlar. Mübarek yüzlerinde, mehâ-
bet ve beşâşetle karışık bir Nur-u Vakar lemean eder. Heybetle beraber
âsar-ı üns ve ülfet dahi görünür. Daima mütebessim bulunurlar. Fakat
bazan Tecelliyatın muktezası olarak Mehâbet ve Celâl nazarı o derece
tezahür eder ki, artık o zaman yanında bulunup da söz söylemek istiyen
adamın, âdeta dili tutulur, ne söylemek istediği anlaşılmaz. Bu âcizler,
çok defa bu hali müşahede ettik.
Üstadımızın, az söylemek âdetidir. Fakat, söylediğini veciz söyler;
her halde düstur-u hikmet olarak pek mânidar ve pek şümullü birer
Câmiül-Kelimdirler.
Üstadımız ne kimseyi zemmeder ve ne de yanında kimseyi gıybet
ettirir. Bunlardan asla hoşlanmaz. Kusur ve hataları setrederler. Hem o
kadar hüsn-ü zanna mâlikdir ki, hatta kendisi hakkında bir nâseza söz
tebliğ edene; "Hâşâ! bu yalandır. Bu sözü söyledi dediğin zat, böyle
söylemez." buyururlar.
Üstadımızın nefisle Mücahedede bir rüsuh ve ihtisası vardır ki, asla
huzûzat-ı nefsaniyelerine hizmet etmezler. Bir İnsana kâfi gelmiyecek
kadar az yerler ve az uyurlar. Gecelerde, sabaha kadar câlib-i dikkat bir
Hal-i Hâşiâne ile Ubudiyette bulunurlar. Yaz ve