Page 147 - Neşide Dergisi 6.Sayı
P. 147

Deneme






               hakikatin ebedîleşmiş âbidesidir (İslam, İstanbul   yatı  içerisinde  de  kendine  çözgü  bir  yere  sahip
               1979, s. 33-36). Bu düşüncenin temel kavramı ise   olur. Böylece mesela Necip Fazıl’da gördüğümüz
               metafizik/fizikötesidir. Sezai Karakoç, düşüncele-  bireysel metafizik duyarlılık bir dünya görüşü çer-
               rini açıklarken neredeyse her konuyu metafizik ile   çevesine ulaşır, bütünlüklü bir düşünceye dönü-
               ilişkilendirir. Sezai Karakoç’a göre hakikat uygarlı-  şür.  Bununla  birlikte  dindar-varoluşçu  bir  sanat
               ğı hayat, ölüm ve ölüm sonrası kavramlarını iç içe,   akımının  kurucusu  görevini  de  yerine  getirerek
               yan yana üç ilke olarak içeren ve temeli inanç olan   kendisinden sonra yetişen kuşaklar içerisinde bu
               uygarlığın adıdır.                           çizgiyi izleyen şair ve yazarların yetişmesine ön-
                                                            cülük eder.
               Kısacası,  metafizik  Tanrı  ve  ahiret  kavramlarına
               dayalı  mutlaklık  âlemidir  ve  asıl  olan  odur.  Bu   Sezai Karakoç, tıpkı metafizik kavramında olduğu
               dünya  ise  o  “asıl”a  ayrılamaz  biçimde  bağlı  bir   gibi  gelenek  kavramı  ve  olgusu  konusunda  da
               ek niteliğindedir. Tanrı inancı varoluşun temelidir   hem kendi şiirinin nitelikleri bakımından hem de
               (İnsanlığın Dirilişi, 4. baskı, İstanbul 1978, s.134).   Türk edebiyatının akışını etkileyecek/belirleyecek
               Bu, varlığın görülür ve görülmez iki yönünü işa-  biçimde  özgün  bir  yaklaşım  gösterir.  Gelenek,
               ret eder ki geleneksel kültürde “gayba inanmak”   onun şiirinin temel dayanaklarından birisini oluş-
               deyimiyle ifadesini bulur. Dolayısıyla görülür-du-  turur. Bir şiirinde “Gülle başla şiire atalara uyarak”
               yulur  bu  âlem,  gayba  ve  sonsuz  olana  bitişiktir.   (Gündoğmadan, İstanbul 2000, s.435) diyen Ka-
               Karakoç, varlığın bu iki yönü arasında bir ilişki ve   rakoç geleneğin, sanatın öz ilkelerinin derinlerde
               denge bulmak gerektiği düşüncesindedir. Fizikö-  sürmesi  ve  zamana  hükmetmesi  anlamına  gel-
               tesi ile hayat iç içe geçmiş durumdadır.     diğini;  her  yeni  sanatçının  onunla  hesaplaşmak,
                                                            boy ölçüşmek, özgürlüğünü kazanmak için onun
               Böylece  özetlemeye  çalıştığımız  metafizik  kav-  karşısında sınava girmek zorunda olduğunu dü-
               ramı Karakoç’un sanatının da temelini oluşturur.   şünmektedir.  Buna  karşılık  geleneğe  saygı  ve
               Sezai Karakoç için sanat da hem hakikat arayışı-
                                                            sevginin kof bir atalarla böbürlenme, onların ilah-
               nın hem de medeniyet oluşumunun araçlarından   laştırılması; eleştirilmemesi, tartışılmaması olarak
               birisi, hatta en önemlisidir. Ancak sanatın niteliği   algılanmasına da karşı çıkar. Gelenek sürekli ye-
               alelâde bir araç olmakla sınırlı değildir. O, “insa-
                                                            niden  değerlendirilen  ve  bundan  beslenilmesi
               nın  geçimini  ve  üremesini  sağlayan  faaliyetlerin   gereken bir yapıdır.
               üstünde,  gaye  olmaya  daha  yakın  bir  mahiyet
               taşı[r].”  (Ruhun  Dirilişi,  İstanbul  1979,  s.  80).  Bu   Yukarıdan  beri  ele  aldığımız  sanat  görüşlerinde
               yüzden sanat ile din arasında yakın bir ilişki söz   şairin geniş bir görüş açısından konulara yaklaş-
               konusudur. Hatta ona göre sanat, metafizik heye-  tığı dikkati çekiyor. Ele aldığı konuların tamamını
               canlara dayanması sebebiyle dinden kaynaklan-  bir uygarlık perspektifi içerisine yerleştirdiği sanat
               mıştır. Dinden doğan sanat zaman içerisinde ba-  anlayışı, mutlak hakikat kavramı etrafında odak-
               ğımsızlaşarak  yeni  bir  organizma  haline  gelmiş,   lanır.  Bu  bağlamda  metafizik  eğilim  onun  sanat
               hatta Yunan tiyatrosu örneğinde olduğu gibi dine   görüşünün eksenini oluşturmaktadır. Sanatın olu-
               karşı bir gelişme göstermiştir. Nitekim Hıristiyan   şumu, gelenekle ilişkiler gibi konulara tutarlı ve
               dünyasında, sanat dinin yerini almakla yetinme-  çerçevesi tamamlanmış yaklaşımlar sunar. Onun
               miş, tam tersine dini kendisinin bir aracı, bir mal-  yaklaşımlarının temelini bir uygarlık anlayışı far-
               zemesi olarak kullanmaya yönelmiştir. Bu yüzden   kının oluşturduğu anlaşılıyor. Görüşlerinde başta
               ikisi  de  özüne  yabancılaşmış,  soysuzlaşmıştır.   Kierkegard gibi Hıristiyan varoluşçu düşünürlerle
               Oysa “sanat ve bilim, Tanrı’ya yaklaştırdıkça kutlu   ilişkilendirilebilecek noktalar bulunmaklar birlik-
               olan  insan  faaliyetleridir.  Ondan  uzaklaştırdıkça   te genel olarak batı sanat-estetik anlayışlarına ce-
               (…)  insanı  ‘aşağıların  aşağısına’  düşüren  bir  va-  vaplar verir gibidir. Bütün bu görüşleriyle şiirinde
               sıta haline gelir.” (Gündönümü, İstanbul 1979, s.   olduğu gibi onu besleyen teorik planda da Sezai
               18).  Bu  bakımdan  birbiriyle  sıkı  ilişki  içerisinde   Karakoç, Türk edebiyatının kurucu ve yol gösterici
               olan sanat ve din kurumları bir temel ilke olarak   isimlerinden birisi olarak anılmaya değer.
               “sanata kaynaklık eden din, dini bozmayan sanat
               disiplini” ile işlemelidir.                  Benim yalnızlığımdan
                                                            Damıtılmış çeşmeler
               Sezai  Karakoç,  bütün  bu  görüşleriyle  yalnızca   Kurumuş unutulmuş
               kuşağı  içerisinde  farklı  bir  konuma  yerleşmekle   Çeşmelerin akışıyım
               kalmaz,  aynı  zamanda  genel  olarak Türk  edebi-  İnsanlık içinde


                                                                                                     145
   142   143   144   145   146   147   148   149   150   151   152