Page 64 - Münip Dergisi 2.Sayı
P. 64

vaâdinde bulunuluyor insânlarımıza. İnanın bana; bir
                                                          insânmânevî, törel, rûhsal, folklorik ve kültürel olarak
                                                          ne kadar boşsa, o kadar daha kolay kanabiliyor bu tür
                                                          ayak oyunlarına...

                                                          Kaldı ki, pop−psikoloji ve “Gizli Bensizlik” dediğimiz
                                                          şeylerin sanırım konumuzun altında yatan sebeplerle de
                                                          ilgisi var. Bu analizi şu şekilde yapabiliriz: İnsânlar o ka-
                                                          dar yok ki..! Var olabilmek için çırpınıyorlar adetâ! Var
                                                          olabilmek için her türlü şeyden hattâ her türlü metâıdan
                                                          ve enstrümandan medet umar hâle geliyorlar. Meselâ,
             kaynağı belirsiz alternatif bir bilgelik ve derînlik satmaya   bâzen rastlıyorum sokaklarda: Üzerinde türlü tuhaf
             çalıştığını gözlemliyoruz. Diyeceksiniz ki, bunların insâ-  aksesuar olan bir kimse, özel bakımlı köpeğiyle dolaşı-
             na bir katkısı olur mu?                      yor kalabalıklar arasında. Adetâ haykırıyor: “Bakın be-
                                                          nim köpeğim bu. Benim farkıma varın. İşte görün! Ben
             Zımnen belki evet, ama ekseriyetle maalesef hayır di-  ve köpeğim!” Köpeği bile metâılaştıran ve salt olarak
             yenlerdenim. Az önce tam olarak söylemek istediğim   makyaj malzemesine dönüştüren gizli bir bensizlik var
             şey de buydu zâten. Bu tip okumalar en azından bireyin   burada sanki... Yâni, üzerindeki aksesuarların sağladığı
             metaforlarını zenginleştirdiği ve bireyi kendi içerisinde   imajın katkısıyla ya da köpeğin dikkat çekiciliği üzerin-
             bir aşkınlığa, sorgulamaya ve entelektüel beslenmeye   den ‘var’ olmaya çalışıyor gibi… Fark edilmeye çalışıyor
             yönlendirdiği için, kısmen de olsa faydalı görülebilir.   yâni…
             Yâni bu tandanstaki kitaplarla içsel bir yolculuk yapar,
                                                 17
             entelektüel bir olgunluk kazanabilirsiniz, belki.  Neti-  Daha da kötüsü, bunlar karşılık da buluyor kuru ka-
             cede bu okuma faaliyeti kişisel bir olgunluk eğilimi ya   labalıklarda! Bu teşrîfatlar ve imajötörlerbâriz bir ilgi
             da arayışı olarak size dönebilir. Sonuçta “okumak”, insâ-  yumağı oluşturabiliyor yâni. Bu gencimizi gören genç
             nı destekleyen bir etkinliktir. Ama sâdece parayı bastırıp   kızlarımız da “Aaaaa! İnanmıyooorummm! Köpek! Şuna
             seminerlere gidip “dinlemek” ise, bizi insân−dışılaştıran   baksanaaaa! Çok şeekkkeeerrr!” diyerek sesli bir çığırt-
             sığ bir kolaycılıktır. Ben okumanın dinlemekten, hele   kanlıkla mukãbelede bulunuyorlar. Burada da “Bak
             hele ülkemizde; okumanın, dinlemek ve konuşmaktan   ben seni fark ettim, sen de beni fark et” çığırtkanlığı
             çok daha önemli olması gerektiğini düşünüyorum. İşin   söz konusu aslında. “Gizli Bensizlik” derken bunu kas-
             bilgelik kısmına gelince; ben Anadolu’nun medeniyet   tediyorum işte! Hâsıl-ı kelâm; insânlar var olduklarını
             havzası içersinde olan birisinin, kendi medeniyetinin   hissedebilmek ve bunu fark ettirebilmek için görünüş-
                                                          lerine, söylemlerine, tavırlarına olmadık makyajlar ya-
             bilgeliğini dışlayıp, târih bilincinden yoksun bir şekilde
             direkt olarak başkalarını okumasını çiğ bir işgüzarlık ve   pabiliyorlar.
             hamlık olarak görüyorum. Başka deyişle, “Alinasyon”   Neden mi?  Söyleyeyim!
             dediğimiz bu tür yabancılaşma eğilimlerini sakıncalı
             bulduğumu söyleyebilirim.                    Aslına bakarsanız, biz bir afaziyi (toplumsal bellek yi-
                                                          timini), yâni belleksizliği yaşıyoruz. Demek istediğim,
             Çünkü,Bilgelik, Kişisel Gelişim, NLP ve türevlerini su-  toplumsal benliğimizi oluşturan membâlarımıza ve
             nanlar, gördüğüm kadarıyla televizyondaki uzun ürün   bize hâs olan müktesebâtımıza giderek yabancılaşı-
             tanıtımları tarzındaki sunumları ve güçlü bir dili kul-  yoruz. Heyhat! Şunun şurasında, 80 yıl  öncesinin
             lanıyorlar. Hani, şu saâdet zincirleri tarzında… Tamâ-  metinlerini, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk’unu
             mensimülasyon, reklamasyon, abartı, propaganda ve   veyâ Mehmet Akîf Ersoy’un İstiklâl Marşı’nı bile oku-
             telkînle birlikte söz konusu öğretiyi yüceltme ve o yüce   yamayan ve anlayamayan nesiller hâline gelmişiz. He-
             zirveye muhâtabını da ulaştıracağı izlenimini yaratarak,   idegger “Dünyâ, bildiğiniz kelimeler kadar anlâmlıdır”
                                                                18
             katılımcıları etkileme çabası var. Böylece sahte bir cen-  diyor. Üstâdın dediği gibi; bildiğimiz kavramlar içsel
             net, sahte bir özerklik, sahte âidiyetler ve sahte değerler   ve dışsal zenginlik olarak hayâtımıza yansımaktadır-


             17  Örneğin, Bkz., Wilheim Reich, Dinle Küçük Adam, Oda Yayınları, (Çev: E. Murat Cengiz), İstanbul, ©2007.

         62            2022/2
   59   60   61   62   63   64   65   66   67   68   69