Page 75 - Münip Dergisi 2.Sayı
P. 75

omuzlarını düşürdükten sonra vakurluca Semerkant   Binbaşı, baba ile oğul arasında geçen meşum hadiseler-
             yönüne doğru gözlerini dikti. Onun da gönlünde şüp-  den haberdardı. Dün gerçekleşen olaylar da kendisine
             he aralanmıştı. Bu şüphe soğuk ve korkunç bir şüphey-  yetişmişti: Mirza Uluğ Bey tahttan indirilmiş ve şehzade
             di.                                          Abdüllatif tahta geçmişti… Bu yüzden binbaşı karşısın-
                                                          daki kişiye nasıl davranacağını ne yapacağını bilemeden
             Kafası allak bullak olan Hacı Hüsrev sonunda konuşma-  içi içini kemiriyordu. Titrek ve heyecanlı bir ses tonuyla:
             ya cesaret etmişti:
                                                          — Buyurun hazretim, hoş geldiniz! diyerek tahttan in-
             — Zat-ı âlileri ne buyururlar acaba?         dirilen hükümdara tazim kıldı ve dışarı çıktı. Sonra kale-

             Mirza Uluğ Bey ona bir süre, “Senin ağzından her laf   nin köşesindeki ailesi ile yaşadığı eve girerlerken kapıyı
             çıkıyor. Onlarla aynı dili konuşuyorsun!” der gibi dik-  örttü ve zincirini çekti. Kimselerin görmesini istemedi.
             katlice baktı. Hacı Hüsrev’in daha fazla kafası karışmıştı.   Kalenin avlusundaki ağaçlara meşaleler yerleştirildikten
             Utancından adeta yerin dibine girecekti. Nihayet taht-  sonra katırlardan yükler indirildi ve kalenin ortasında-
             tan indirilen hükümdar mahzun bir edayla fısıldadı:  ki eyvanın köşesine istiflendi. Mirza Uluğ Bey ile Hacı
                                                          Muhammed Hüsrev karanlık mahzene girdiler. Başkö-
             — Ne istiyorsan onu yap efendi!              şedeki odaya yerleştiler.

             Kervan yoluna devam etti. Bir saat geçmeden yol üstün-  Oda soğuktu. Zemin rutubetliydi. Taş döşemelersimsi-
             deki Ebu Sabuh olarak bilinen nehrin kenarına inşa edil-  yahtı. Yıllardır insan nefesi ısıtmamıştı burayı. Gurbete
             miş küçük bir kaleye geldiler. Burada dinlenmeyi uygun   çöken gecekondunun her köşesinde utangaç bir karan-
             buldular.                                    lık hüküm sürüyordu. Dört duvarın sıvası da dökül-
                                                          müştü. Karanlık bir mezarı andıran rutubetli odanın bir
             Mirza Uluğ Bey atından indi. Ayağı uyuştuğu için aksa-
             yarak girdi kaleye. Onun karşısına on on iki yaşlarında   köşesinde nahoş, gelişigüzel yerleştirilmiş bir ocak bu-
             bir çocuk çıktı ve gözleri yıldız gibiparlayan gözlerini   lunmaktaydı. Köhne gecekondunun sağından solundan
             taaccüp ile gelenlere dikti.                 açılan  deliklerden  rüzgâr  vızıldayarak  içeri  giriyordu.
                                                          Odayı kimsesiz bir sahraya çeviriyor, soğuk kalmasına
             — Koş, babanı çağır, dedi buyruk verir gibi Hacı Mu-  sebep oluyordu. Yolculuk boyunca soğuktan tir tir tit-
             hammed Hüsrev, akşam serinliğinde üşürken.   reyerek gelen Hacı Muhammed Hüsrev, sabaha kadar
                                                          burada ısınamamış, soğuktan titremeye devam edince
             Payitaht civarında kurulan ve saraya bağlı olan bu ka-
             lenin sahibi yaşlı binbaşı, altın yaldızlı uzun kollu eski   yola çıktığına pişman olmuştu.
             bir kaftanı omzuna atıp gece yarısı onu rahatsız eden   Mirza Uluğ Bey kürkünü giydi. Sonra hizmetkârların
             insanların gelişinden evhamlansa da kervanı karşılama-  kilim serip döşediği döşeklere yan yattı. Yüreğinde sız-
             ya çıktı. Sahipkıran Emir Timur zamanında inşa edilen   layan ağrı ne kadar ağır olsa da o müsterih olmaya ça-
             bu kale zaman içinde harap olmuştu. Aydan aya mun-  balıyordu. Yaşlı hükümdar gözlerini yumdu. O esnada
             tazam şekilde maaşı azalsa da kale sahibi bunu şikâyet   gözlerinin önüne kederli gözleri tamamen yaşla dolan
             etmekten korkar, yarı harabeye dönen kaleye olan so-  sevgili kızı Rabia Sultanbegüm geldi. “Beni bırakıp git-
             rumluluğunu unutmadan günlerini geçirirdi. Hâlihazır-  meyin babacığım!” diye bağırıyordu kızı… Aheste ahes-
             da karşısında duran insanların gece yarısı konaklamaya   te adımlayarak hizmetkârların biri içeri girdi.  O elinde
             gelen yolculardan veya tüccarlardan olmadığını anladı.   büyük bir çaydanlık ve tas ile gelmişti. Hizmetkâr, tası
             Bu kişilerin sarayın adamları olduğunu görünce bu in-  Mirza Uluğ Bey’in önüne koydu. Şimdiye kadar derin
             sanları ağırlama bahtiyarlığına erişeceği için memnuni-  düşüncelere gark olan tahttan indirilen hükümdar kolla-
             yet duydu. Kervan sakinleri ile bir baştan selamlaşmaya   rını sıvayıp ellerini hizmetkârın tuttuğu büyük çaydan-
             başlayan binbaşı, karşısında Mirza Uluğ Bey’i görünce   lıktan akan buz gibi berrak suya tuttu. Girip çıkan di-
             içindeki memnuniyeti unutup dağ dağ titredi ve öylece
             kalakaldı. Durduğu yerde kaskatı kesildi ve bu manzara   ğer hizmetkârlar ise sofra kurdular, yemekler getirdiler.
             karşısındadili tutuldu.                      Mirza Uluğ Bey ile Hacı Muhammed Hüsrev yemeğe
                                                          doğru yaklaştılar. Onlar yemeklerini yerken kapı önün-
             — Hey efendi, size ne oldu? dedi Mirza Uluğ Bey, onun   de oturan çocuk çakmak gözlerini Mirza Uluğ Bey’den
             dehşete düşüşünün sebebini bilse de.         alamayıp hüzün ile ona bakıyordu. Kâh Mirza’nın kâh


                                                                                            2022/2   73
   70   71   72   73   74   75   76   77   78   79   80