Page 76 - Münip Dergisi 2.Sayı
P. 76

Hacı Hüsrev’in onu yemeğe davet eden sesini işitmiyor-
             muş gibi gülümsedi.
             Mirza Uluğ Bey’in iştahı yoktu. O ufak bir parça ekmek
             ile üç dört dilim kavurma yedi. Sonra ekmeğe biraz bal
             sürdü ve çocuğa uzattı. Çocuk utanarak odadan çıkıp
             gitti.

             Karnını doyuran Hacı Hüsrev, gözlerini yumarak elleri-
             ni yukarıya kaldırdı ve dua etti. Mirza Uluğ Bey bağdaş
             kurup oturduğunda gözlerini Hacı Hüsrev’e dikti. Hacı
             Hüsrev nasipse yarın sabah payitahttan gelecek asker
             korumalı büyük bir kervanın gelişinden ve o kervanla   Zindandan kurtardığı oğlunu bekleyişi halen daha yâ-
             yolun daha çabuk ve güvenli biteceğinden söz ediyor-  dındaydı. O esnada oğlu atından inmiş ve kollarını aça-
             du. Mirza Uluğ Bey kapıya bakıyordu. Dışarıdan işitilen   rak babasına doğru koşmuştu. O da ellerini açıp oğlunu
             seslere kulak kabartıp Hacı Hüsrev’in sözlerini perişan   bağrına basmıştı. Sıkı sıkı kucaklayarak onu yanakların-
             olmuş vaziyette dinlerdi. O kürkünü giymesine rağmen   dan ve gözlerinden öpmüş, uzun bir süre ayrılmamış-
             bedeninin üşüdüğünü sezdi. Fakat bu soğuktan mıydı   lardı. Baba ile oğul arasında bu sıcak kucaklaşmanın
             yoksa içindeki zalim şüphelerden miydi, bilemedi. Kapı   dışında tek laf etmediler. Uzun bir hasret gidermenin
             gıcırtı ile açılıp hizmetkârlar sofrayı toplamak için gel-  ardından baba oğulun yüzleri mutluluktan aydınlanmış,
             diklerinde Mirza Uluğ Bey ona ocağa odun atmasını bu-  renkleri açılmıştı.
             yurdu. Anında iki kişi bu işle ilgilendiler ve kısa sürede
             ocağı tutuşturdular. Hükümdar ocağa yaklaşıp büyüyen   En büyük oğluna dikkatini verince içinde bulunduğu
             ateşe gözlerini dikti. Odunlar yanarken dingin ve müste-  dünyadan bihaberdi. Bir an paniklese de kendine gel-
             rih görünen bu adam yüreğinde dünyayı kaplayacak bir   mesi uzun sürmedi.  Yirmi yaşını dolduran oğlu uzun
             tufan hüküm sürüyordu. “Ne günahım vardı ki bunlar   boylu, kemer burunluydu. Bıyıkları yeni yeni terlemişti.
             geldi başıma?” diye düşünüyordu alevlerin karşısında   Dudakları oldukça zarifti. İyi giyimliydi. Babasının na-
             duran adam.                                  zarında Abdüllatif halen daha çocuktu.
                                                          Baba, oğlunun sağ salim dönmesine çok mutlu olmuştu.
             Onun beş oğlundan ikisi sağ kalmıştı. Diğerleri erken-
             den ölmüşlerdi. Yaşayan oğullarından küçüğü olan Ab-  Oğlunu yanına alarak uzun uzadıya sohbet etti. İhtiya-
             düllatif’i annesi Gevherşadbegüm büyütmüştü. Melike-  reddin Kalesi’nde çektiği azapları keder içinde dinledi.
             deki kibir, her işe burnunu sokması ve hırçınlık çocuğun   Oğlunun gönlüne teselliler fısıldadı. Sohbetin sonunda
             tabiatına girmişti. Yıllar geçtikçe hırçınlık kaba kuvvete,   yapılan anlaşmaya göre Maveraünnehir yönetimine ge-
             gaddarlığa; kibir kendini beğenmişliğe, taht sevdasına   çen Belh şehrini Abdüllatif’e bırakacağını söyledi.
             bürünmüştü. Babası Mirza Şahruh dünyadan göçtü-  Çok geçmeden nankör evlat özbeöz babasına karşı isyan
             ğünde ninesi onu avuçlarına aldı. Gevherşadbegüm’ün:   etti. Yüzsüzlük ederek henüz babası hayattayken tahtı
             “Tahta baban değil, sen geçmelisin!” diye kulağına fısıl-  sahiplendi. Bir suç işlemiş gibi yaşlı babasını hacca gön-
             dadığı sözlere inanarak haddini aşmıştı. Sonra annesi-  derme bahanesiyle sürgün etti. O anda gözlerinin önün-
             nin onu aldattığını Herat’ta kalan diğer torunu Alaüd-  de oğlunun kibirli yüz hatları belirdi. “Pederi buzruk ”,
             devle’den daha çok sevdiği Abdüllatif’i elindeki fırsatı   dedi son görüşmelerinde Abdüllatif. “Oldukça yorgun
             geri çevirmeden tahtın başına geçmesi için davet etti.   düşmüşsünüz. İyice dinlenin. Mekke’ye ve Medine’ye
             Hiddetlenen şehzade yaşlı ninesini tutsak etti. Aradan   gidip Kâbe’yi de ziyaret edeceksiniz daha. Bu yalan dün-
             çok geçmeden bu sefer Alaüddevle tarafından kendisi   yanın işlerine koşturmayın artık. Ahireti düşünecek yaş-
             tutsak edildi. Abdüllatif, İhtiyareddin Kalesi’ne zindan   tasınız. Döndükten sonra kalan işleri gönül rahatlığıyla
             edildi. Bu hadiseden dolayı tahtın şerî varisi olan Mirza   konuşuruz babacığım.” Mirza Uluğ Bey, Mirza Abdül-
             Uluğ Bey hâkimiyet mücadelesinden vazgeçerek oğlunu   latif’in dile getirdiği bu sözü etrafında toplanan devlet
             kurtarmaya çalıştı. Sonunda sulh yapıldı. Alaüddevle,   erkânının beklediğini onların rahat tavırlarından anladı.
             Abdüllatif’i azat etti.                      Başından talih kuşunun uçup gittiği hükümdarlar terk-i

          74           2022/2
   71   72   73   74   75   76   77   78   79   80   81