Page 78 - Münip Dergisi 2.Sayı
P. 78

Sonra birden kapkara giyimli bir atlı süvari peyda oldu.   hüzün dolu bakış attı. Asker ise aniden hiçbir şey deme-
             O elindeki çift taraflı kılıç ile ağacın altına kondu. Ar-  den ellerini bıraktı. Hacı Hüsrev’e bakarak:
             dından kılıcını ağaca vurdu ve ağaç devrilmeye başladı.
             Çocuk devrilen ağacın kendi üzerine gelmekte olduğu-  — Çabuk olun! Abbas’ı tanımıyorsunuz, dedi ve anında
                                                          dışarıya çıktı.
             nu görüp dehşete düşerek bağırmaya başladı. Bağırması
             ve uyanması bir oldu çocuğun.                Hacı Hüsrev koşup kapıyı zincirlemek istedi. Ama zincir
                                                          bozulmuştu. Takatten düşen kapıyı sıkıştırmak suretiyle
             Dışarıdan kale kapısı büyük bir gürültüyle yumruklanı-  güçlükle kapadı ve yemekten önce hizmetkârın getirdiği
             yordu…
                                                          büyük çaydanlığı getirip Mirza Uluğ Bey’in önüne koy-
                                                          du. Ocağa yakın duran çaydanlıktaki bu su ılıktı.
             Uykusu kaçan Hacı Muhammed Hüsrev ile Mirza Uluğ
             Bey konuşurlarken işittiler bu gürültüyü. Huzursuz ol-  Hacı Muhammed Hüsrev bu gibi işlerin genellikle gizli
             dular. Hacı Hüsrev yerinden kalktı.          gizli yapıldığını ve ortada tanık bırakılmayacağını iyi bi-
                                                          lirdi. Bu yüzden Allah’tan kendisini koruması için yalvarı-
             — Yine ne oldu? dedi o güçlükle.
                                                          yordu içten içe. Abdest alan bahtı kara hükümdar kıbleye
             O henüz lafını tamamlamadan odanın kapısı kuvvetle vu-  dönüp namaza durdu. Ama kapı tıpkı az önceki gibi dar-
             rulan o darbeden dolayı büyük bir gürültüyle açıldı ve es-  beyle açılırken kapının bir bölümü kırıldı ve büyük gürül-
             mer tenli bir asker ile arkadaşı içeriye atıldılar. Mirza Uluğ   tü ile yere düştü. Halat bulup gelen Abbas öfkeli gözlerini
             Bey ilk giren askeri tanıdı. O, Mirza Abdüllatif’in Abbas   namaza duran hükümdara çevirdi. Onu kurbanlık koyun
             isimli İranlı bir askeriydi. Abbas’ın babası bir süre önce   gibi dibinde bekledi somurtarak. Mirza Uluğ Bey’in ye-
             Mirza Uluğ Bey’in emriyle dolandırıcılıktan hüküm giy-  rinden kalkacağı esnada onun kalkmasına fırsat vermeye-
             miş ve idam edilmişti. Abbas öfkeli görünüyordu. Hacı   rek omzundan bastırdı ve hışımla bağırdı:
             Hüsrev geriye giderek odanın köşesine sindi. Abbas’ı gö-  — Hey eşek herif, neredesin, gelsene buraya!
             rüşüyle rengi kaçan Mirza Uluğ Bey sıçrayarak yerinden
             kalktı. Ardından Abbas’a atıldı ve bütün gücüyle onun   Odaya arkadaşı aceleyle girdi. İkisi birlikte Mirza’nın el-
             göğsüne yumruk indirdi. İyice yaşlanmış hükümdardan   lerini arkadan sıkıca bağladılar ve dışarıya sürükleyerek
             bunu beklemeyen Abbas geriye savruldu. Ama arkadaşı   çıkardılar. Gece aydınlıktı. Kale avlusu aydınlanmıştı.
                                                          Ama avluda hiç kimse yoktu. Kervandakiler gerçek-
             bir kedi çevikliğiyle arkadan gelip Mirza Uluğ Bey’e ya-  leşmekte olan hadiseden dolayı dehşete düşmüş, karşı
             pıştı.  Doğrulan  Abbas  yaşlı  hükümdarı  yumruklamaya   koymak yerine sessiz sessiz saklanmayı tercih etmişler-
             başladı. Hükümdarın halsizleştiğini gören Abbas iki elini   di. Abbas, tutsak hükümdarı meşalelerin yerleştirildiği
             büküp hükümdarın üzerindeki kürkü çıkardı.
                                                          çınarın altına getirip yerde yaprakların güzel bir görü-
             — Şu uğursuzu iyi tut! diye bağırdı Abbas arkadaşına.   nüm oluşturduğu hazanın üzerine diz çöktürdü. Ay ışığı
             Ben halat bulup geleceğim.                   Mirza Uluğ Bey’in çıplak başına vuruyordu. Abbas’ın
                                                          yüreği öç alma duygusuyla yanıp tutuşuyordu. Önünde
             O hemen dışarıya çıktı. Mirza Uluğ Bey artık karşılık   başını eğen adama işkence ede ede içindeki öç duygusu-
             göstermeden dizlerinin önüne çökmüş ve elleri arkadan   nu dindirmek istiyordu. Mirza Abdüllatif’in babasına iş-
             tutulmuş vaziyette başını eğmişti. Gelenlerin niyeti-  kence edildiğini öğrenirse kendisini sağ koymayacağına
             ni hemen anlamıştı ve ilk karşılığı o göstermişti. Fakat   şüphesi yoktu. O elinde olan tutsağın bu son demlerini
             yaşlılığından dolayı bu iki  hayduda yetememişti.  Zira   uzatarak işkence ediyordu. Bunun için kılıcı sıyırmak-
             bunun fayda sağlamayacağını anlamış kadere boyun eğ-  ta acele davranmıyordu. Önünde baş eğen Mirza Uluğ
             mişti. O köşede dikilip dağ dağ titreyen Hacı Hüsrev’e   Bey’in yüzüne kötücül bir gülüş bırakıyordu. O baş eğip
             döndü:                                       durdukça onun yüzünde öfkeli bir gülümseme beliri-
                                                          yordu. Kapkara yüzü yırtıcı bir kuşa benziyordu. Bir-
             — Efendi, bir abdest alsam…                  denbire aklına bir düşünce geldi ve gözleri süzüldü. O
                                                          tutsak hükümdara bir şeyler fısıldamaya başladı. Tutsak
             Hacı Hüsrev sağırlaşmıştı. İlk anda tahttan indirilen   hükümdar aniden başını kaldırdı, dudakları titredi, göz-
             hükümdarın  ne  demek  istediğini  anlamayarak  öylece   lerinin nuru sönmüşçesine donuklaştı. Sonra kanatları
             bakakaldı. Sonra ne demek istediğini anladı ve güçlük-  kesilmiş bir kartal gibi cılızca öne atıldı. Ağlamaklı halde
             le ayağa kalktı. Mirza Uluğ Bey’in kollarını tutan askere   düştü ağzından kelimeler:

         76            2022/2
   73   74   75   76   77   78   79   80   81   82   83