Page 17 - Başak Dergisi TEMMUZ 2021 4. Sayı
P. 17
Türkçede okulun okumak fiilinden geldiği ka-
bul edilmekle beraber, Fransızca école sözcüğünden
de esinlenildiğini unutmayalım. İngilizcedeki school
ve diğer Batı dillerindeki aynı anlamdaki sözcüklerde
de köken Grekçe yani eski Yunanca skholia sözcüğü-
dür. Bu sözcük hayatı idame ettirmek için yapılan iş-
ler dışında kalan zamanlarda işleri ifade etmektedir.
Bunlar kültür, bilim ve felsefe olabilmektedir. Bunun
bir nevi zıt anlamlısı olarak askholia ise temel ihtiyaç-
larını karşılamak ya da geçinmek için yapılması gere-
ken işler olarak anlaşılmaktadır. Günümüzü tartışma
dışı bırakırsak, geleneksel dünyada sınıflar arası eşit-
sizlik kanıksanmış hatta yasalara bağlanmıştı. Bunun
en uç örnekleri köleci toplumlarda, köleliğin ve efen-
diliğin doğal karşılandığı toplumlardı. Ben Aristote-
les gibi bir düşünürün kölelik gibi insan onuruna ya-
kışmayan bir müessesenin hararetli savunucularından
olduğunu gördüğümde hayret etmiştim. Fakat şimdi
anlıyorum ki araçların gelişmediği o çağlarda hayatta
kalmak adına yapılacak işler çok ağırdı ve günün çoğu
bunlarla geçmek durumundaydı. Fakat köleci top-
lumlarda toplumun bir kesimi bu işleri yaparken köle
sahiplerinin bu tip işlerle meşgul olmasına gerek kal-
maması sebebiyle boş vakitleri ortaya çıkıyordu. Bi-
lim ve felsefenin doğması için bu boş vakit koşulunun
gerçekleşmiş olması gerekmekteydi. Bazı araştırma-
cılar bilim ve felsefenin can sıkıntısından doğduğunu
söylerken bunu kast ediyor olmalılar. Zaten biraz önce
işaret ettiğimiz gibi kurum olarak okul, günün çoğunda mecburi işleri olmayan, hayatta kalmak
için emek sarf etmesi gerekmeyenlerin bu boş vakitlerini yeni bir hazla -bilme hazzıyla- geçir-
meleri için ortaya çıkmıştı. Evet bilmek, öğrenmek, araştırmak bir istenç olarak her insanda
olabilir fakat bunun bir imkân olarak seçkin inşalarda bulunduğunu görüyoruz. Şimdi okul
kavramının kişisel bir istek olarak ortaya çıktığını gerekçeleriyle gördük. Bu Greklere has bir
durum değildi tabii ki. İslam dünyasının İbni Sina’ları, Farabi’leri, Cezeri’leri de zamanını bil-
mek hazzına vakfedebilecek bir imkana sahip olanlardan çıkmıştı. Teknik bilginin gelişmediği
o dönemlerde zamanın çoğunu tarlada, dağda, denizde rızkını çıkarmakla uğraşan bir kişinin
bilim ve felsefe ile uğraşmasını değil kalem kâğıt görmesini beklemek dahi kabil değildir. Tek-
raren söylemek istiyorum; halkın çoğunluğunun iyi eğitim görmesi hatta devletlerin halkının
eğitimiyle ilgilenmek zorunda olması çok yeni bir olgudur. Bunun ekonomik ve politik gerek-
çeleri şimdiki konumuz değil fakat toplumsal olarak yine benzer bir ayrım yaşıyoruz. Nasıl mı?
Geleneksel dünyanın seçkinleri zorunluluk değil haz için bilmek, öğrenmek ve okumakla
iştigal etmişlerdi. Geriye kalanlarsa iyi yaşamak yani bilmenin hazzını yaşamaktan ziyade yaşam-
da kalmak zorunda olmaları bakımından bunlara ulaşamıyordu. Bugün bazı koşullar değişti fakat
değişmeyen şeylerde var; yine geniş halk kitlesi eğitim hayatına ya da öğrenme okuma faaliyetle-
rine; bilme hazzı olarak değil yaşamda kalmak adına -fakat bu sefer toplumsal manada- yaklaş-
mak durumunda kalmaktadır. Burada hayatta kalmak, temel ihtiyaçları karşılamak değil toplum-
16