Page 55 - Başak dergisi 3. sayı_Neat
P. 55
Resmen zulüm yapıyorlar. Uzun çorap üstüne tayt onun da üstüne kapkalın bir eşofman
sonra üst üste iki kazak, atkı, şapka derken tam bir robota dönüştüm. Ahhh, kışı sevme-
mekte çok haklıyım! Yaa , altı üstü bir dışarı çıkacaksın. Sonra orada birkaç saat zaman
geçireceksin sıkıcı bir zaman. Sadece bunlar için bu kadar eziyet çekmeye gerek var mı?
Doğru söylemiyor muyum? Yaklaşık giyinmem yarım saat sürdü abartısız. (Belki çok söy-
lendiğimdendir) Babam geldi. Annemle babam yarım saat beni beklemek zorunda kaldılar
sonunda hazırlanınca babam sordu sanki beni hiç tanımıyormuş gibi:
-- Aaaa benim tatlı kızımın neyi var böyle? Neden somurtuyor?Bir şey mi oldu?
Önceden belirlenmiş tek cevap:
--Kışı sevmiyorum. Bitti.
--Aaa. Benim kızım o yüzden mi somurtmuş öyle? Cici kızım benim, tatlı bebişim benim
ayy…
--Faruk şımartma kızı, o bebek değil on iki yaşında. Bu arada oraya gidilecek. İki üç aydan
beri okula gidip gelmek hariç hiç dışarı çıkmadı, bırak dışarıyı hava bile almadı biliyorsun
ki okula da servisle gidiyor. Sanki bir şey varmış gibi de sürekli “Yaz da yaz …” diye sa-
yıklıyor.
Babam, bana her zaman bebekmişim gibi davranır, istifini bozmadan devam etti:
-- Ahh, minik kızım benim, bazen kötü olan şeyleri iyiye çevirebilirsin canım. Mesela kar
oynamayı sevmiyor olabilirsin ama karda sevdiğin bir şey yapabilirsin. Tamam mı tatlı kı-
zım? Şimdi çıkıp biraz hava alalım. Eminim ki çok eğleneceksin bücürüğüm.
-- Faruk yeter ama…
-- Feyza ama bu bizim hala minik bebeğimiz, tatlışımız.
Herkes eminim ki çok eğleneceksin diyor ama ben eğlenmeyeceğim. Görecekler.
Sadece kimsenin hevesini kırmamak için bir şey demiyorum. Bir de üstüme bunca şeyi
giydikten sonra hemen çıkarmamak için. Zaten hiç de rahat değilim. Daha dışarıda çıka-
madık. Annem ha oydu ha buydu derken piştim. Ben böyle pişmeyi değil güneşte pişmeyi
istiyorum arkadaş… Annem sonunda arkadaşlarımın annesinden haber alıp:
-- Beş dakikaya çıkarlarmış. Biz de çıkalım isterseniz, yolda güzel bir yerde kahvaltımızı
yapacakmışız bu arada.
-- Olur. Çıkalım Feyzacığım. Kahvaltıyı nerede yapacağımıza bakarız. Şimdi hayırlısıyla
bir yola koyulalaım da…
Arabaya bindik. Tam birkaç metre ilerlemiştik ki araba bir anda durdu.
-- Ahh yiyecekler almaya gittiğimde dolduracaktım. Unuttum. Yola bakmaktan öndeki ben-
zin bitiyor uyarısını da görmemişim. Neyse ki yolun kenarında ilerliyorduk da ortada yolu
kapatmadım.
--Ahh Faruk ahh senin bu unutkanlığın…
-- Hadi yakınmayı bırak da çekiciyi ara. Aradıktan sonra da arkadaşlara söyle biz biraz geç
geleceğiz, diye.
-- Tamam.
OFF! Demiştim size bugün güzel geçmeyecek diye. Günün başlıngıcından belli bu-
gün dediğim gibi eğlenceli geçmez. Neyse yaklaşık otuz kırk dakika sonra çekiciler geldi.
Sonra benzinimizi doldurduktan sonra tekrar yola çıktık. Dağa çıkarken dön, dön, dön çok
midem bulandı. Anlamıyorum, bir çocuk ailesine kişilik olarak bu kadar da mı benzemez?
Onların ne midesi bulandı ne de arabanın içinde piştiler. Hayatlarından memnun bir şekilde
gülümsüyorlar. Sonra bana soruyorlar: “Aaa şuna bak, şu çok güzel değil mi, aaa bakın kar
54