Page 17 - Dokunuş Degisi Sayı:1
P. 17
Az Eşya,
Çok Mutluluk
Erol YALPIR Dr. Yasemin BOYACI ALTINAY
Okul Müdürü Müdür Yardımcısı
ünümüz tüketim odaklı toplumunda,
“az, çoktur” felsefesi, daha sade ve
anlamlı bir yaşam arayışının sembolü
hâline gelmiştir. Minimalizm, bu
felsefenin merkezinde yer alır ve
Gbize, gerçekten değer verdiğimiz
ve ihtiyacımız olan şeylerle yaşamamız gerektiğini
öğretir. Bu yaklaşım, “az eşya, çok mutluluk” ilkesini
benimseyerek, maddi yüklerimizi hafifletmemize ve
yaşam kalitemizi artırmamıza yardımcı olur.
Sadeliğin önemini anlamak için, Diderot Etkisi’ne bir göz atmak yararlı olabilir.
18. yüzyıl Fransız filozofu Denis Diderot, “Diderot Etkisi” terimini oluşturmadı
ancak bu kavram, onun yaşadığı bir deneyimden ilham alır.
Diderot, maddi olarak mütevazı bir yaşam sürerken, bir dostundan paha biçilmez
bir hediye - bir kırmızı bornoz - almıştır. Bu lüks hediye, onun diğer eşyalarının
ne kadar eski ve yıpranmış olduğunu fark etmesine neden olur. Yeni bornozuna
uyum sağlaması gerektiğini düşünerek diğer eşyalarını da yükseltmeye başlar. Bu,
beklenmedik bir harcama döngüsüne ve sonunda maddi sıkıntılara yol açar.
Diderot’un bu deneyimi, tüketicilik davranışlarımızın nasıl kontrolsüz bir şekilde
genişleyebileceğini ve yeni alımların daha fazla yeni alımları teşvik edebileceğini
mükemmel bir şekilde özetler. Diderot Etkisi, bir eşyanın satın alınmasının,
uyumsuzluk hissini gidermek adına daha fazla eşya satın almayı tetikleyebileceğini
belirtir. Bu durum, sadelik felsefesinin neden önemli olduğunu gösterir. Eğer sürekli
daha fazlasını isteme döngüsüne girersek gerçek mutluluk ve tatmin duygusundan
uzaklaşırız.
Sonuç olarak, minimalizm, Diderot Etkisi’ni yenebilecek güçlü bir araçtır. Az eşya
ile daha çok mutluluk, daha az karmaşa ile daha çok huzur mümkündür. Hayatımızı
gereksiz yüklerden arındırarak, maddi olmayan zenginliklerin gerçek değerini
keşfedebiliriz. “Az, çoktur” felsefesini kucaklayarak Diderot’un tuzaklarından
kaçınabilir ve daha tatmin edici bir yaşamın kapılarını aralayabiliriz.
DOKUNUŞ | 17