Page 204 - Efsane
P. 204
Demiryolları şehri. Köhne binalar. Day’le birlikte sığmak bulmamız için uygun
bir yerdi. Keşke Ollie’yi de yanımızda götürebilseydim. Keşke Komutan
Jameson infaz tarihini bir gün ileriye almamış olsaydı. Onu apartmandan çıkarıp
başka bir yere saklayacaktım, sonra da geri gidip onu alacaktım. Ama artık çok
geçti. Ona ne yapacaklardı? Ollie’nin daireye giren askerlere havladığını, tek
başına ve korkmuş halde kaldığını düşünmek boğazıma bir yumru oturmasına
sebep oldu. Metias’tan bana kalan tek şey oydu.
Şimdi Day ve ben, kamp kuracağımız tren bakım istasyonunda gitmeye
çalışıyorduk. Bu fırtınalı gecede bile gölgelerde durmaya dikkat ediyordum. Day
şapkasını gözlerine kadar indirmişti. Ben saçımı gömleğimin boynundan içeri
sokup yüzüme eski ve şimdi sırılsıklam olmuş bir şal sarmıştım. Şimdilik kılık
değiştirme adına yapabileceklerimiz bundan ibaretti. Hurdalıkta rengi atmış ve
paslanmış eski vagonlar başıboş bir halde duruyorlardı. Yarısı eksik olan
personel vagonunu da sayarsak yirmi altı tane vardı, hepsi de Union Pasific’ti.
Dengemi kaybetmemek için rüzgârın estiği yöne doğru zorlukla yürüdüm.
Yağmur yaralı omzumu acıtıyordu, ikimiz de konuşmuyorduk.
Sonunda hurdalığın arka tarafında, üç tane vagonun arkasında güvenli bir şekilde
duran boş bir vagon bulduğumuzda (kırk metrekare, üstü kapalı, biri paslanıp
kalmış diğeri yarı açık iki sürgülü kapısı olan dipten kapaklı bir vagon; kuru
dökme yük taşımacılığı için tasarlanmış olmalı) içine girip bir köşeye yerleştik.
Şaşılacak derecede temizdi. Yeterince sıcaktı. En önemlisi de kuruydu.
Day şapkasını çıkarıp saçlarını sıkarak suyunu akıttı. Bacağının acıdığını
görebiliyordum. “Sel baskını uyarılarının hâlâ devam ettiğini bilmek güzel.”
Başımı salladım. “Bu havada devriyelerin bizi takip etmesi zor.” Durup onu
izledim. Şimdi o kadar yorgun, dağınık ve sırılsıklamken bile, yabani bir tür
zarafete sahipti.
“Ne?” Saçlarını sıkmayı bıraktı.
Omuz silktim. “Korkunç görünüyorsun.”
Bu Day’i biraz güldürdü ama kısa sürdü. Yerini suçluluk duygusu aldı. Sustum.
Onu suçlayamazdım.
“Yağmur diner dinmez,” dedi, “Vegas’a yol almak istiyorum. Edeni bulmak için
cepheye doğru yola çıkmadan önce Tess’i bulup Vatanseverlerin arasında
güvende olduğundan emin olmak istiyorum. Onu Öylece arkamda bırakamam.
Onlarla takılmasının bizimle birlikte olmasından daha iyi olduğunu bilmem
gerek.” Sanki beni yapılması gereken doğru şeyin bu olduğuna inandırmak ister