Page 88 - Münip E-Book
P. 88
ÖYKÜ
İP
ZEYNEP BİLGE YILMAZ *
emyeşil çimler… Üstlerinde gökkuşağının her - Baba, evimizi özleyecek misin, dedim.
Yrenginde çiçekler… Tepemizde de kızgın güneş…
Son birkaç aydır bulutlar geçit vermediğinden kızmış Bir an duraksadı. Ne diyeceğini bilemedi. Ama sonra ba-
olsa gerek. Etrafımda pervane gibi dönenler, top oynar- bam, belki de şu ana kadarki en samimi cevabını verdi:
ken yükselen topraktan yüzü gözü kararan çocuklar… - Özlemeyecek olur muyum, dedi. Dile kolay kırk beş
Elimde gezdirmek kolay olsun diye ip bağladığım kırmı- yıldır bu köyün dışına adım atmadım. Kolay mı öyle ev-
zı arabam…
siz barksız hele bir de vatansız kalmak?
Böyle dolaşırken bir ara öyle susadım ki soğuk dereye Birkaç dakika sonra ablam yanımıza geldi. 'Baba, hazı-
koştum. Kırmızı arabamı kenara bırakıp avuç avuç su rız.' dedi. Yüklendik yüklerimizi, kapıyı kapattık. Git-
içtim. Kanmamış olacağım ki hızımı kesemeyip dereye meden önce ben de benim korkusuz oyuncak askerimi
atladım. O dereye, o serinliğe doymak istiyordum. Tıpkı
çocukluğuma doymak istediğim gibi… kapımızın önüne koydum. Nice savaşlar kazanmıştık
onunla, ben geri gelene dek evimizi de elbette koruya-
Bir irkilme ile gözümü açtım. Neredeydim ben? Nere- caktı. Ona güvenim sonsuzdu.
deydi o yeşil çimler, neredeydi top oynayan çocuklar?
Bir anda gerçekle yüzleştim. Göremezdim onları yeni- Sırtımda çanta, elimde kırmızı arabamın ipi… Çok
den. Çünkü çok olmuştu çiçeklerin yerini parçalanmış uzaklaşmamıştık daha. Etrafımda tanıdık yüzler… Ama
kumaşlar, peşinde koştuğum topun yerini de bombalar kimsenin sesi çıkmıyor. Sadece kırmızı arabamın taş yol-
alalı. O çiçekler, o çocuklar rüyadan ibaretti. da çıkardığı tıkırtı… Babam, aksayan ayağının yanında
çuval sürüklüyor. Ablam kardeşimi taşıyor. Ağzında tür-
Delik deşik duvardan giren ışık hüzmesi gözümü kamaş- kü eksik olmayan ablamın bugün dili tutulmuştu sanki.
tırmıştı. Gözümü ovuştururken annem bana seslendi: Annemin ter damlalarına gözyaşları karışıyor, gözlerini
ara ara yemenisinin ucuyla siliyordu.
- Kalk Yusuf! Gidiyoruz.
Altı yaşındaydım. Sadece kırmızı arabam ve askerim
Demek zaman gelmişti. Etrafıma baktım, götürülecek-
ler çoktan toplanmıştı. Evdekiler de hazırdı. Bir tek vardı. Askerimle savaş oyunları oynardık. Ama iyileri
kundaktaki kardeşim; annemin sırtında uyuyor, ara ara öldürmezdik. Sonra fark ettim ki gerçek hayatta böyle
dışarıdan gelen seslerden irkiliyordu. Ablam da birlikte değilmiş. Böyle olsa dedem ölür müydü? Hem de karar
hazırladığımız çantayı gözden geçiriyordu. Yerimden vermiştim. Büyüyünce dünya başkanı olacaktım. Kim-
kalktım, kapının önüne çıktım. Babam topal ayağını se ölmeyecekti. Herkese iyi davranacaktım, herkese ev
kapının eşiğine dayamış, dalgın dalgın dağları izliyordu. verecektim. Hiç kimse bizim gibi taşınmak zorunda kal-
Dışarıda olan, evinden ayrılacak olan sadece babam de- mayacaktı. Çocukları hep mutlu edecektim. Kışın bizim
ğildi, sadece biz değildik. Komşularımız da bizim gibi köy soğuk oluyor diye köye gelip odun dağıtacaktım.
yola çıkmaya hazırlanıyordu. Dışarıda öylece dikilirken Peki ama şimdi gideceğimiz yer neresiydi? Kışın bizim
babama, biraz da vereceği cevaptan kaygılanarak: köy kadar soğuk oluyor muydu?
* Galatasaray Lisesi 10. Sınıf Öğrencisi.
86 2021/1