Page 200 - Olasılıksız
P. 200

"Anlaşıldı."
                    Crowe, kapıdan girip, merdivenlerden aşağıya koşmaya başladı.
                    Caine gözlerini açtı.
                    Dama indiklerini duymuştu sanki, ama bunun imkânsız olduğunu, bu sesi beyninde duyduğunu
               biliyordu. Ama merdivenlerden koşmaya başladıklarında gerçekten seslerini duydu. Beş saniye sonra
               kapısını kırdılar. Odaya ilk giren Crowe'du. Arkasında başka bir adam daha vardı. Caine arkasındaki
               camın kırıldığını duydu ve üçüncü bir kişi odaya girdi.
                    Caine şaşırarak saate baktı. Beklediğinden bir saniye önce gelmişlerdi. Belki de rüzgâr vardı.
                    Arkasından iki el omuzlarına yapışınca Caine şaşırmadı. Martin Crowe'un gözlerinin içine baktı.
               Adamın,  ona  her ne söyledilerse, bir cani olmadığını  bilmesini  istiyordu. Caine’in son gördüğü  şey
               Crowe tetiği çekerken adamın tabancasının namlusu oldu.
                    .Caine bayılmadan önce elinden gelen son şeyi yaptı. Kendine şans diledi.

                                                               ▲


                    "Hedef elimizde," dedi Crowe rahatlayıp mikrofona doğru konuşarak. "İki dakikada çatıda oluruz.
               Gelip alın."
                    Tamam," dedi pilot.
                    "Kolay oldu," dedi Esposito arkasından Crowe’un omzunu  sıvazlayarak. "Ben daha içeri
               giremeden vurdun onu."
                    "Evet" dedi Crowe sessizce. Bir gariplik vardı. Tren garında ve Brooklyn'deki dairede olanlardan
               sonra bu çok mantıksızdı. Hedef iki seferinde de çok yetenekli olduğunu göstermişti Crowe'a. Ama bu
               sefer Caine direnmeden öylece oturmuş ve izlediklerini bildikleri bir yerde onları beklemişti.
                    "Sen mi götüreceksin?" diye sordu Esposito.
                    Crowe başını salladı. Hedefi, kucaklayıp omzuna  aldı. Bunu  yaptığında Caine’in kucağındaki
               beyaz zarf yere düştü. Crowe tam dönüp gitmek üzereydi ki zarftaki bir kelime takıldı gözüne.
                    Eğilip zarfı alırken kalbi hızla çarpıyordu. Notu okuyunca başından aşağıya kaynar sular boşandı.
                    "Ne o?" diye sordu Rainer geriye doğru bakıp.
                    "Bir şey değil," dedi Crowe kâğıdı buruşturup yere atarak. "Gidelim." Onları bekleyen helikoptere
               doğru merdivenleri çıktıklarında Crowe neler olduğunu merak etti. Şimdi ne olacaktı?

                                                               ▲


                    Yol boyunca konuşmadılar. Vardıklarında dev Rus arabayı durdurdu ve tek kelime etmeden
               araçtan indi. Nava adamın peşinden karanlık, dumanlı tavernaya girdi.  Buradakilerden birkaçı
               Amerikalıydı, ama çoğu Rustu. Nava'nın ana dilini konuşmuyor olsalardı da, onların Rus olduklarını
               anlardı.
                    "Bu taraftan," dedi Kozlov barın sonundaki ahşap bir kapıyı işaret ederek. Arkalarından kapıyı
               kapadıklarında müziğin  sesini hâlâ duyabiliyordu  Nava, ama  burası yine de daha  sessizdi.
               Merdivenlerden inip özel bir bölüme girdiler. Kozlov onu masaların arasından geçirip küçük bir ofise
               soktu..
                    Solgun yüzlü, ince bir adam karşıladı Nava'yı. Kadına yiyecek gibi bakmaktan hiç de çekinmedi.
               "Merhaba Bayan Vaner, ben Vitaly Nikolaev,"  dedi gülümseyerek. "Bay Caine bana ne kadar hoş
               olduğunuzu söylememişti."
                    "Bu yüzden mi buluştuk?" diye sordu Nava.




               Saklı Kütüphane                             200                                 www.e-kitap.us
   195   196   197   198   199   200   201   202   203   204   205