Page 705 - Yaratılış Atlası 2. Cilt
P. 705
Harun Yahya
koymakta ve böylece hayatın yaratılmış olduğunu göstermektedir. Evrimcilerin bu açık gerçeği kabul
etmemeleri ise, bilime tamamen aykırı birtakım ön yargılara sahip olmalarından kaynaklanır. Nitekim
Miller Deneyi'ni öğrencisi Stanley Miller ile birlikte organize eden Harold Urey, bu konuda şu itirafı
yapmıştır:
Yaşamın kökeni konusunu araştıran bizler, bu konuyu ne kadar çok incelersek inceleyelim, hayatın herhan-
gi bir yerde evrimleşmiş olamayacak kadar kompleks olduğu sonucuna varıyoruz. (Ancak) Hepimiz bir
inanç ifadesi olarak, yaşamın bu gezegenin üzerinde ölü maddeden evrimleştiğine inanıyoruz. Fakat komp-
leksliği o kadar büyük ki, nasıl evrimleştiğini hayal etmek bile bizim için zor. 211
‹lkel Atmosfer ve Proteinler
Evrimci kaynaklarda, amino asitlerin kökeni sorunu, buraya dek saydığımız bütün tutarsızlıklarına
rağmen, Miller Deneyi ile geçiştirilmeye çalışılır. Bu geçersiz deneyle söz konusu sorunun çoktan çözül-
müş olduğu gibi bir izlenim verilerek, evrim teorisinin açmazları örtülmeye çalışılır.
Ancak canlılığın kökenini rastlantılarla açıklama çabasının ikinci aşamasında, evrim teorisini, ami-
no asitlerden çok daha büyük bir problem beklemektedir: Proteinler. Yani yüzlerce farklı amino asidin
belirli bir sıra içinde birbirlerine eklenerek oluşturdukları canlılığın yapı taşları.
Proteinlerin doğal şartlarda tesadüfen oluştuklarını öne sürmek, amino asitlerin tesadüfen oluştuk-
larını öne sürmekten çok daha gerçek dışı bir iddiadır. Amino asitlerin, proteinleri oluşturmak üzere uy-
gun dizilimlerde tesadüfen birleşebilmelerinin matematiksel imkansızlığını önceki sayfalarda olasılık
hesapları ile incelemiştik. Ancak protein oluşumu, kimyasal olarak da ilkel dünya koşullarında müm-
kün değildir.
Proteinlerin Suda Sentezlenmesi Sorunu
Önceki sayfalarda da belirttiğimiz gibi, amino asitler protein oluşturmak üzere kimyasal olarak bir-
leşirken, aralarında "peptid bağı" denilen özel bir bağ kurarlar. Bu bağ kurulurken bir su molekülü açı-
ğa çıkar.
Bu durum, ilkel hayatın denizlerde ortaya çıktığını öne süren evrimci açıklamayı devre dışı bırak-
maktadır. Çünkü, kimyada Le Chatêlier Prensibi olarak bilinen kurala göre, açığa su çıkaran bir reak-
siyonun (kondansasyon reaksiyonu) su içeren bir ortamda sonuçlanması mümkün değildir. Sulu bir or-
tamda bu çeşit bir reaksiyonun gerçekleşebilmesi, kimyasal reaksiyonlar içinde "oluşma ihtimali en dü-
şük olanı" olarak nitelendirilir.
Dolayısıyla, evrimcilerin hayatın başladığı ve amino asitlerin oluştuğu yerler olarak belirttikleri ok-
yanuslar, amino asitlerin, birleşerek proteinleri oluşturması için kesinlikle uygun olmayan ortamlar-
dır. 212
Öte yandan, evrim savunucularının bu gerçek karşısında iddialarını değiştirip, ilkel hayatın karalar-
da oluştuğunu öne sürmeleri de imkansızdır. Çünkü ilkel atmosferde oluştukları var sayılan amino asit-
leri ultraviyole ışınlarından koruyacak yegane ortam denizler ve okyanuslardır. Amino asitler karada
ultraviyole yüzünden parçalanırlar. Le Chatêlier Prensibi ise denizlerdeki oluşum iddiasını çürütmekte-
dir. Bu da evrim teorisi açısından tam bir ikilem oluşturmaktadır.
Fox Deneyi
Önceki sayfada açıkladığımız çıkmazla yüz yüze kalan evrimci araştırmacılar, tüm teorilerini alt üst
eden bu "su sorunu"nu aşmaya yönelik çeşitli senaryolar üretme yoluna gittiler. Bu araştırmacıların en
tanınmışı Sydney Fox, sorunu çözmek için ilginç bir teori ortaya attı: Ona göre, ilk amino asitler, ilkel
okyanusta oluştuktan hemen sonra bir volkanın yanındaki kayalıklara sürüklenmiş olmalıydılar. Sonra
da amino asitleri içeren karışımdaki su, kayalıklardaki yüksek ısı nedeniyle buharlaşmış olmalıydı. Böy-
lece "kuruyan" amino asitler, proteinleri oluşturmak üzere birleşebilirlerdi.
Adnan Oktar 703