Page 701 - Yaratılış Atlası 2. Cilt
P. 701

Harun Yahya





             PROTE‹N SENTEZ‹:
             Ribozom, mesajc› RNA'y› okur ve buradaki bilgiye göre amino asitleri art ar-
             da dizer. fiekillerde, val, cyc ve ala amino asitlerinin, ribozom ve tafl›y›c›
             RNA taraf›ndan art arda dizilifli yer al›yor. Do¤adaki tüm proteinler, bu has-
             sas ifllemle üretilir. "Tesadüfen" oluflan bir protein yoktur.



                 Yukarıda anlattığımız tüm imkansızlıkları bir an için bir kenara

             bırakıp, yine de yararlı bir protein molekülünün "tesadüfen" kendi
             kendine oluştuğunu varsayalım. Ancak bu noktada da evrim teorisi
             bir kez daha çıkmaza girer. Çünkü bu proteinin varlığını sürdürebilmesi
             için, o an içinde bulunduğu doğal ortamdan yalıtılıp, çok özel şartlarda ko-

             runması gereklidir. Aksi takdirde, bu protein dünya yüzeyindeki şartların etkisiy-
             le anında parçalanacak veya başka asitler, amino asitler ya da diğer kimyasal
             maddelerle birleşerek özelliğini kaybedecek, yararsız, bambaşka bir madde hali-
             ne dönüşecektir.

                 Dikkat edilecek olursa, buraya kadar ele aldığımız konu yalnızca tek
             bir proteinin tesadüfen oluşabilmesinin imkansızlığıdır. Oysa, yalnızca
             insan vücudunda yaklaşık 100.000 farklı türde protein görev yapar.
             Dahası, bilinen 1.5 milyon canlı türü vardır, ve daha on milyon ka-

             darının var olduğu sanılmaktadır. Pek çok protein birçok yaşam bi-
             çiminde kullanılsa da, bütün bitki ve hayvan aleminde 100 milyon
             ya da daha fazla protein türü bulunmaktadır. Bugüne kadar nesli
             tükenmiş olan milyonlarca tür ise bu hesaba dahil değildir. Yani yer-

             yüzünde yüz milyonlarca farklı protein şifresi var olmuştur. Tek bir
             proteinin rastlantılarla açıklanamadığı düşünülürse, yüz milyonlarca
             farklı protein şifresinin ne anlama geldiği de anlaşılır.
                                                                                                                                 val  valine
                 Bu gerçek göz önüne alındığında, yeryüzündeki canlıların nasıl var ol-
                                                                                                                                 cys cysteine
             duğu sorusunun cevabının "tesadüfler" olmadığı açıkça görülmektedir.
                                                                                                                                 ala alanine

                 Hayat›n Kökeni Konusundaki Evrimci Çabalar


                 Herşeyden önce temel bir noktayı akılda tutmakta yarar vardır: Evrim sürecinin herhangi bir aşama-
             sının imkansız olduğunun ortaya çıkması, teorinin tümden yanlışlığını ve geçersizliğini göstermesi için
             yeterlidir. Örneğin sadece proteinlerin tesadüfen oluşumunun imkansızlığının ispatlanması, evrimin da-
             ha sonraki aşamalara ait tüm diğer önermelerini de iptal etmiş olur. Bu noktadan sonra insan ve may-

             mun kafataslarını alıp üzerlerinde spekülasyonlar yapmanın da hiçbir anlamı kalmaz.
                 Canlılığın nasıl olup da cansız maddelerden oluşabildiği, uzunca bir süre evrim teorisi savunucula-
             rının pek fazla yanaşmak istemedikleri bir sorundu. Ancak devamlı olarak göz ardı edilen bu problem,

             giderek gizlenemeyecek bir sorun haline geldi ve 20. yüzyılın ikinci çeyreğinde başlayan bir dizi araştır-
             mayla aşılmaya çalışıldı.
                 İlk cevaplanması gereken soru şuydu: İlkel dünyada ilk canlı hücre nasıl ortaya çıkmış olabilirdi? Da-
             ha doğrusu, evrimciler bu soru karşısında ne gibi bir açıklama getirmeliydiler?
                 Bu konuya ilk kez el atan kişi, "kimyasal evrim" kavramının kurucusu olan Rus biyolog Alexander I.

             Oparin oldu. Oparin, tüm teorik çalışmalarına rağmen yaşamın kökenini aydınlatma yönünde hiçbir so-
             nuç elde edemedi. 1936'da yayınladığı Origin of Life adlı kitabında şöyle diyordu:

                 Maalesef hücrenin kökeni, evrim teorisinin tümünü içine alan en karanlık noktayı oluşturmaktadır.             200

                 Oparin'den bu yana evrimciler hücrenin rastlantılarla oluşabileceğini ispat etmek için sayısız deney,
             araştırma ve gözlem yaptılar. Ancak yapılan her çalışma, hücredeki kompleks yaratılışı daha detaylı bir

             biçimde ortaya koyarak, evrimcilerin varsayımlarını daha da fazla çürüttü. Almanya'daki Johannes Gu-
             tenberg Üniversitesi Biyokimya Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Klaus Dose bu konuda şöyle der:




                                                                                                                          Adnan Oktar    699
   696   697   698   699   700   701   702   703   704   705   706