Page 702 - Yaratılış Atlası 2. Cilt
P. 702

Kimyasal ve moleküler evrim alanlarında, yaşamın kökeni konusunda otuz yılı aşkın bir süredir yürütülen tüm

                       deneyler, yaşamın kökeni sorununa cevap bulmaktansa, sorunun ne kadar büyük olduğunun kavranmasına ne-
                       den oldu. Şu anda bu konudaki bütün teoriler ve deneyler ya bir çıkmaz sokak içinde bitiyor ya da bilgisizlik
                       itiraflarıyla sonuçlanıyor. 201

                       Evrimci bilim yazarı John Horgan da, The End of Science isimli kitabında, hayatın kökeni konusu için
                  "Bu, modern biyolojinin temelindeki en zayıf parçadır." demektedir.              202

                       San Diego Scripps Enstitüsü'nden jeokimyacı Jeffrey Bada'nın aşağıdaki sözleri ise, 20. yüzyılın sonun-
                  da evrimcilerin bu büyük açmaz karşısındaki çaresizliklerinin ifadesidir:

                       Bugün, 20. yüzyılı geride bırakırken, hala, 20. yüzyıla girdiğimizde sahip olduğumuz en büyük çözülmemiş
                       problemle karşı karşıyayız: Hayat yeryüzünde nasıl başladı?        203

                       Şimdi evrim teorisinin bu "en büyük çözülmemiş problem"inin detaylarına bakalım. Göz atmamız ge-
                  reken ilk konu, ünlü Miller Deneyi'dir.


                       Miller Deneyi


                       Hayatın kökeni konusunda evrimci kaynakların en çok itibar ettikleri çalışma ise, 1953 yılında Ameri-

                  kalı araştırmacı Stanley Miller tarafından yapılan Miller Deneyi'dir. (Deney, Miller'in Chicago Üniversite-
                  si'ndeki hocası Harold Urey'in katkısından dolayı "Urey-Miller Deneyi" olarak da bilinir.) Evrim sürecinin
                  ilk aşaması olarak öne sürülen "kimyasal evrim" tezine "delil" olarak öne sürülen yegane girişim, işte bu
                  deneydir. Aradan neredeyse yarım asır geçmesine ve büyük teknolojik ilerlemeler kaydedilmesine rağmen

                  bu konuda hiçbir yeni girişimde bulunulmamıştır. Bugün halen ders kitaplarında canlıların ilk oluşumu-
                  nun evrimsel açıklaması olarak Miller Deneyi okutulmaktadır. Çünkü bu tür çabaların teorilerini destek-
                  lemediğinin, aksine sürekli yalanladığının farkında olan evrim araştırmacıları, benzer deneylere girişmek-
                  ten özellikle kaçınmaktadırlar.

                       Stanley Miller'ın amacı, milyarlarca yıl önceki cansız dünyada proteinlerin yapı taşları olan amino asit-
                  lerin "tesadüfen" oluşabileceklerini gösteren deneysel bir kanıt ortaya koymaktı. Miller, deneyinde, ilkel
                  dünya atmosferinde bulunduğunu varsaydığı -daha sonraları ise bulunmadığı anlaşılacak olan- amonyak,
                  metan, hidrojen ve su buharından oluşan bir gaz karışımını kullandı. Bu gazlar, doğal şartlar altında bir-

                  birleriyle reaksiyona giremeyeceklerinden deney ortamına dışarıdan enerji takviyesi yaptı. İlkel atmosfer
                  ortamında yıldırımlardan kaynaklanmış olabileceğini düşündüğü enerjiyi, yapay bir elektrik deşarj kayna-
                  ğından sağladı.
                       Miller bu gaz karışımını bir hafta boyunca 100°C ısıda kaynattı, bir yandan da karışıma elektrik akımı

                  verdi. Haftanın sonunda Miller, kavanozun dibinde bulunan karışımdaki kimyasalları ölçtü ve proteinle-
                  rin yapı taşlarını oluşturan 20 çeşit amino asitten üçünün sentezlendiğini gözledi.
                       Deney, evrimci çevrelerde büyük bir sevinç yarattı ve çok büyük bir başarı gibi lanse edildi. Hatta, çe-
                  şitli yayınlar olayın sarhoşluğu içinde, "Miller hayatı yarattı" şeklinde manşetler atacak kadar spekülasyon

                  yaptılar. Oysa Miller'ın sentezlediği birtakım "cansız" moleküllerdi.
                       Bu deneyden aldıkları cesaretle evrimciler, hemen yeni senaryolar ürettiler. Amino asitlerden sonraki
                  aşamalar da hemen kurgulandı. Çizilen senaryoya göre, amino asitler, daha sonra rastlantılar sonucu uy-
                  gun dizilimlerde birleşmiş ve proteinleri oluşturmuşlardı. Tesadüf eseri meydana gelen bu proteinlerin ba-

                  zıları da, kendilerini, "bir şekilde" (!) oluşmuş hücre zarı benzeri yapıların içine yerleştirerek hücreyi mey-
                  dana getirmişlerdi. Hücreler de zamanla yan yana gelip birleşerek canlı organizmaları oluşturmuşlardı.
                       Oysa, bu senaryonun en büyük dayanağı olan Miller Deneyi, her yönden geçersizliği kanıtlanmış bir
                  girişimden başka bir şey değildi.


                       Miller Deneyi'ni Geçersiz K›lan Dört Neden


                       Miller'ın, ilkel dünya koşullarında amino asitlerin kendi kendilerine oluşabileceklerini kanıtlamak

                  amacıyla yaptığı deney birçok yönden tutarsızlık göstermektedir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:





                700 Yarat›l›fl Atlas›  Cilt 2
   697   698   699   700   701   702   703   704   705   706   707