Page 736 - Yaratılış Atlası 2. Cilt
P. 736
Alglerin Kökeni
Evrim teorisi, kökenini açıklayamadığı bitki hücrelerinin zaman
içinde algleri, yani su yosunlarını oluşturduğunu varsayar. Alglerin
kökeni çok eski devirlere kadar uzanmaktadır. Öyle ki, 3.4-3.1 mil-
yar yaşında fosilleşmiş alg kalıntıları bulunmuştur. İlginç olan,
bu olağanüstü derecede eski canlıların dahi son derece komp-
leks ve günümüzde yaşayan örneklerinden farksız yapılara sa-
hip olmasıdır. Science News'da yayınlanan bir makalede şöyle
denir:
3.4 milyar yıl öncesine ait mavi-yeşil alg ve bakteri fosillerinin
her ikisi de G. Afrika'daki kayalarda bulunmuştur. Daha da ilgi
çekici olan, pleurocapsalean alg ile modern pleurocapsalean al-
gin hemen hemen birbirlerine denk olduklarının ortaya çıkması-
dır. 289
Alman biyolog Hoimar Von Ditfurth ise, sözde "ilkel" alglerin
kompleks yapısı hakkında şu yorumu yapar:
Bugüne kadar bulunabilmiş en eski fosiller, çekirdeksiz algler türünden
mineraller içindeki fosilleşmiş cisimlerdir ve bunların 3 milyar yıldan da-
ha uzun bir geçmişleri vardır. Ne kadar ilkel olurlarsa olsunlar, bunlar bile ol-
dukça kompleks ve ustaca organize edilmiş yaşam biçimlerini temsil etmektedir-
Okyanusta serbest hal-
ler. 290 de yüzen algler
Evrimci biyologlar, söz konusu alglerin zaman içinde diğer deniz bitkilerini
oluşturduğunu ve 450 milyon yıl kadar önce de bir şekilde "karaya taşındıklarını" kabul etmektedirler. Bir
başka deyişle, hayvanların "sudan karaya geçiş" senaryosu olduğu gibi, bitkilerin de bir "sudan karaya ge-
çiş" senaryosu vardır. Ancak bu geçiş senaryosu da hayvanlarınki gibi son derece tutarsız ve çelişkilidir.
Evrimci kaynaklar çoğu kez konuyu "algler bir şekilde kendilerini karaya atıp buraya uyum sağladılar" gi-
bi masalsı ve bilim dışı yorumlarla geçiştirmeye çalışırlar. Ancak bu dönüşümü imkansız kılacak çok sayı-
da etken vardır. Bunlardan en önemlilerine kısaca bir göz atalım:
1- Kuruma Tehlikesi: Suda yaşayan bir bitkinin karada yaşayabilmesi için öncelikle yüzeyinin fazla su
kaybından korunması gerekmektedir. Aksi takdirde bitki kuruyacaktır. Kara bitkileri, kurumadan korun-
mak için özel sistemlerle donatılmıştır. Bu sistemlerde çok önemli detaylar vardır. Örneğin bu koruma öy-
le bir yolla yapılmalıdır ki, oksijen ve karbondioksit gibi önemli gazlar hiçbir engelle karşılaşmadan bitki-
nin içine girip, dışarı çıkabilmelidir, aynı zamanda buharlaşmanın sağlanması da önlenmelidir. Eğer böy-
le bir sistem bitkide yoksa, bitkinin bu sistemin gelişmesini bekleyecek milyonlarca yıl zamanı da yoktur.
Böyle bir durumda bitki bir süre sonra kurur ve ölür.
2- Beslenme: Su bitkileri, ihtiyaçları olan suyu ve mineralleri doğrudan içinde bulundukları sudan
alırlar. Dolayısıyla karaya çıkıp, yaşamaya çalışan bir su yosununun beslenme problemi ortaya çıkacaktır.
Bunu halletmeden yaşamını sürdürmesi ise imkansızdır.
3- Üreme: Su yosununun karadaki kısa ömrü sırasında üremek için herhangi bir fırsatı da olamaz.
Çünkü üreme hücrelerini dağıtmak için suyu kullanırlar. Karada üreyebilmeleri için kara bitkilerinde ol-
duğu gibi çok hücreli üreme organlarına sahip olmaları gereklidir. Karadaki bitkilerin üreme hücreleri ise,
kendilerini kurumaktan koruyan özel hücrelerle kaplanmışlardır. Kendini karada bulan bir su yosununun
da bu üreme hücreleri kuruma tehlikesine karşı hiçbir şekilde korunamayacaklardır.
4- Oksijenin yıkıcı etkisinden korunma: Karaya geçtiği iddia edilen su yosunu, oksijeni o ana kadar
suda çözünmüş olarak almıştır. Evrimcilerin iddiasına göre karaya geçtiği anda oksijeni daha önce hiç kar-
şılaşmadığı bir biçimde, yani havadan direkt olarak almak zorunda kalır. Bilindiği gibi normal şartlar al-
tında havadaki oksijenin organik maddeler üzerinde yıkıcı etkisi vardır. Karada yaşayan canlılar bu etki-
734 Yarat›l›fl Atlas› Cilt 2