Page 36 - Risale-i Nur - Sikke-i Tasdik-i Gaybi
P. 36

38                                                                                    SİKKE-İ TASDÎK-I GAYBÎ



                       EMİN VE FEYZİ'NİN BİR FIKRASIDIR.

                 [Risalet-ün-Nura   Aid   Dört-Beş   Kerâmetten   Bahseder.]

                 Hizmet-i  Kur'aniyede  bize  sebkat  eden  sadık  ve  hâlis,  metin  ve
          vefakâr Kardeşlerimizden mübarek Hüsrev ve Rüşdü gibi Zâtlar, Risalet-
          ün-Nur’un  Hâdimlerine,  vazifelerinin  makbuliyetine  bir  emare  olarak
          ihsan  olunan  Bereket  hakkında  müteaddid  Fıkralar  yazmışlar.  Biz  de  bu
          Kardeşlerimizin  Fıkraları  gibi,  bu  yakın  zamanda  beraber  tezahür  eden,
          gördüğümüz  bazı  hâdisatı  kaydedeceğiz.    Hem  nümune  için  yalnız  bir
          kısmını beyan ederiz.

                 B i r i n c s i : Bu yakında Üstadımız ile beraber kıra çıkmıştık.
          Çay yapılmasını, hem ikişer çay, üçer şekerle içilmesini emir buyurdular.
          Hepimiz, üçer şekerle ikişer çay içtik. Yalnız Emin Kardeşimiz bir şeker
          kendisine noksan olarak içmiş. Akşam üzeri,  Risalet-ün-Nur 'un Menba-ı
          İntişarı olan Üstadımızın odasına geldik. Emin, şeker kutusuna sarfolunan
          şekerleri koymak istemiş, fakat kutu sekiz şekerden fazla almamış. Emin

               للّٰا  ناحبس   ف  der; onyedi şeker yerine kutu sekiz şeker ile dolsun, diye taac-
           ه
              َ َ
                    َ ْ ُ
          cüb ettik. Bu vakıa, bize Şuhud derecesinde kanaat verdi ki; şu Sırr-ı Be-
          reket Risale-i Nur'a, Hâdimlerine bir İnayet-i İlahiye ve bir İltifat-ı Rabba-
          niyedir.
                 İ k i n c i s i: Yine aynı günde ben, yani Mehmed Feyzi, evvelce
          yazıp Üstada teslim ettiğim Hücumat-ı Sitte Risalesi'ni bana vermek için
          sakladığı yerden ararken, fevkalâde bir surette bulunmaz. Birden o anda,
          âdetlerinin hilafına olarak hiç vuku' bulmamış bir tarzda, bir hâdise zuhu-
          ruyla, gözlüklerini bırakarak merdivene müteveccih olurlar. Aynı vakitte
          Risale-i  Nur'un  İntişarına  ve  Hizmetine  zarar  vermek  niyetiyle  casus  bir
          adamın merdivene doğru, zahiren ziyaret maksadıyla geldiği görülür. Üs-
          tadımızın telaşlı olduğunu hisseder. Hem Üstadımız, onun nazarını öteki
          hâdise-i  bedeniyeye  çevirir,  ona  der  ki:  "Görüyorsun,  ben  mazurum,
          ziyareti başka vakte bırak." O da döner, gider. Hem Hücumat-ı Sitte,
          hem Mehmed Feyzi hem başka işlerimiz o tecessüsten kurtuldu.
                 Evet  Hücumat-ı  Sitte  saklandığı  muayyen  yerinde fevkalâde  bir
          surette kaybolması, ehemmiyetli bir hâdisenin önünü aldı. Üstada ârız olan
          bu   hilaf-ı âdet   halet   ve   o   Risalenin   yerinde   bulunmaması,
   31   32   33   34   35   36   37   38   39   40   41