Page 261 - Risale-i Nur - Şualar
P. 261

11.  ŞUÂ – MEYVE   RİSALESİ                                                                                             263


           Meleklerin  Vücudunu  ve  Vazifesini  isbat  etmişler.  Evet  Kâinatın  her
           tarafında,  cüz'î  ve  küllî  her  şeyde,  her  nevide,  kendini  tanıttırmak  ve
           sevdirmek  içinde  merhametkârane  bir  Haşmet-i  Rububiyet,  elbette  o
           Haşmete,  o  Merhamete,  o  Tanıttırmaya,  o  Sevdirmeye  karşı  Şükür  ve
           Takdis içinde bir geniş ve ihatalı ve şuurkârane bir Ubudiyetle mukabele
           etmesi  lâzım  ve  kat'îdir. Ve  şuursuz  cemadat  ve Erkân-ı  Azîme-i  Kâinat
           hesabına  o  Vazifeyi,  ancak  hadsiz  Melekler  görebilir  ve  o  Saltanat-ı
           Rububiyetin  her  tarafta..  serada  süreyyada,  zeminin  temelinde,  dışında
           hakîmane ve haşmetkârane İcraatını onlar temsil edebilirler.

              Meselâ,  felsefenin  ruhsuz  kanunları  pek  karanlık  ve  vahşetli
           gösterdikleri Hilkat-ı Arziye ve Vaziyet-i Fıtriyesini, bu meyve ile nurlu,
           ünsiyetli  bir  tarzda  Sevr  ve  Hut  namlarındaki  iki  Meleğin  omuzlarında,
           yani  nezaretlerinde  ve  Cennet'ten  getirilen  ve  fâni  küre-i  arzın  bâki  bir
           temel  taşı  olmak,  yani  ileride  bâki  Cennet'e  bir  kısmını  devretmeğe  bir
           işaret için Sahret namında uhrevî bir madde, bir Hakikat gönderilip Sevr
           ve  Hut  Meleklerine  bir  Nokta-i  İstinad  edilmiş  diye  Benî-İsrail'in  eski
           Peygamberlerinden  Rivayet  var  ve  İbn-i  Abbas'tan  dahi  mervîdir.
           Maatteessüf bu kudsî mana, mürur-u zamanla bu teşbih, avamın nazarında
           Hakikat  telakki  edilmekle,  Aklın  haricinde  bir  suret  almış.  Madem
           Melekler havada gezdikleri gibi toprakta ve taşta ve yerin merkezinde de
           gezerler;  elbette  onların  ve  küre-i  arzın,  üstünde  duracak  cismanî  taş  ve
           balığa ve öküze ihtiyaçları yoktur.

              Hem  meselâ  küre-i  arz,  küre-i  arzın  nevileri  adedince  başlar  ve  o
           nevilerin ferdleri sayısınca diller ve o ferdlerin a'za ve yaprak ve meyveleri
           mikdarınca Tesbihatlar yaptığı için elbette o haşmetli ve şuursuz Ubudiyet-
           i Fıtriyeyi bilerek, şuurdarane temsil edib Dergâh-ı İlahiyeye takdim etmek
           için kırkbin başlı ve her başı kırkbin dil ile ve herbir dil ile kırkbin Tesbihat
           yapan bir Melek-i Müekkeli bulunacak ki, Ayn-ı Hakikat olarak Muhbir-i
           Sadık  haber  vermiş.  Ve  Hilkat-ı  Kâinatın  en  ehemmiyetli  neticesi  olan
           İnsanlarla Münasebat-ı Rabbaniyeyi tebliğ ve izhar eden Cebrail (A.S.) ve
           Zîhayat  Âleminde  en  haşmetli  ve  en  dehşetli  olan  diriltmek  ve  Hayat
           vermek ve ölümle terhis etmekteki Hâlık'a mahsus olan İcraat-ı İlahiyeyi
           yalnız    temsil    edib    ubudiyetkârane    Nezaret   eden   İsrafil (A.S.)    ve
           Azrail   (A.S.)    ve   Hayat     dairesinde     Rahmetin    en    cem'iyetli,   en
   256   257   258   259   260   261   262   263   264   265   266