Page 367 - Risale-i Nur - Şualar
P. 367

ONDÖRDÜNCÜ  ŞUÂ                                                                                                             369


           mahrem  tuttuğumuz  iki-üç  Risalede  yalnız  birkaç  Cümlelerini  bahane
           gösterip  ittiham  etmiş.  Halbuki  o  Risalelerden  biri  müstesna  Eskişehir
           Mahkemesi tedkik etmiş, îcabına bakmış, yalnız birtek Tesettür Risalesi'nin
           bir-iki  mes'elesine  ilişmiş  ve  müstesnasının  hem  istidamda  ve  hem
           itiraznamemde gayet kat'î cevabı verildiği ve "Elimizde Nur var, siyaset
           topuzu  yok."  diye  Eskişehir  Mahkemesi'nde  yirmi  vecihle  kat'î  isbat
           edildiği  ve  Denizli  Mahkemesi  bilâ-istisna  bütün  Risaleleri  tedkik  etmiş
           hiçbirisine ilişmediği halde, o insafsız müddeîler, o iki-üç Risalenin üç-dört
           Cümlelerini  bütün  Risale-i  Nur'a  teşmil  edib,  hattâ  dörtyüz  sahifeli
           Zülfikar'ı  iki  sahife  için  müsadere  eder  gibi,  Risale-i  Nur'u  okuyan  ve
           yazanı suçlu ve beni de hükûmet ile mübareze eder diye ittiham etmişler.
           Ben ve bana yakın ve benim ile görüşen dostlarımı işhad ve kasemle temin
           ederim  ki:  Bu  on  seneden  ziyadedir  ki;  iki  reis  ve  bir  meb'ustan  ve
           Kastamonu Valisinden başka, hükûmetin erkânını, vükelasını, kumandan-
           larını  memurlarını,  meb'uslarını  kimler  olduğunu  kat'î  bilmiyorum  ve
           bilmeyi de merak etmemişim. Yalnız bir sene evvel bir-iki zât benim ile
           alâkadarlık  göstermelerinden,  beş-altı  erkânını  bildim. Acaba  hiç  imkânı
           var mı ki; bir adam mübareze ettiği adamları tanımasın ve bilmeyi merak
           etmesin ve dost mu, düşman mı diye karşısındakini tanımasına ehemmiyet
           vermesin?  Bu  hallerden  anlaşılıyor  ki,  bil'iltizam  herhalde  beni  perişan
           etmek için gayet asılsız bahaneleri icad ederler.

               Madem  keyfiyet  böyledir..  ben  de  buradaki  mahkemeye  değil,
           belki o insafsızlara derim: Ben, sizin bana vereceğiniz en ağır cezanıza
           da  beş  para  vermem  ve  hiç  ehemmiyeti  yok.  Çünki  ben  kabir
           kapısında, yetmişbeş yaşındayım. Böyle mazlum ve masum bir-iki sene
           hayatı, Şehadet mertebesiyle değiştirmek, benim için büyük Saadettir.
           Risale-i Nur'un binler Hüccetleriyle kat'î İmanım var ki; ölüm bizim
           için  bir  terhis  tezkeresidir.  Eğer  zahirî  i'dam  da  olsa,  bizim  için  bir
           saat zahmet, ebedî bir Saadetin ve Rahmetin anahtarı olur. Fakat siz
           ey gizli düşmanlar ve zendeka hesabına adliyeyi şaşırtan ve hükûmeti
           bizimle sebebsiz meşgul eden insafsızlar!. Kat'î biliniz ve titreyiniz ki;
           siz i'dam-ı ebedî ile ve ebedî haps-i münferid ile mahkûm oluyorsunuz.
           İntikamımız  sizden  pekçok  muzaaf  bir  surette  alınıyor  görüyoruz.
           Hattâ size acıyoruz. Evet bu şehri yüz defa mezaristana boşaltan ölüm
           Hakikatının  elbette  Hayattan  ziyade  bir  istediği  var.  Ve  onun
           i'damından kurtulmak çaresi, İnsanların her
   362   363   364   365   366   367   368   369   370   371   372