Page 227 - Münafığın Derin Karanlığı
P. 227

ad nan o k t ar (haru n  y ahy a)




                     O dönemde 'boğa heykelleri', Mısır kültürünün vazgeçilmez öğeleriydi. Mısır'da
                 kutsal sayılan bu boğaların -sözde- tanrısına 'Apis' adı veriliyordu (Allah'ı tenzih ede-

                 riz). Firavun'un putperest dinini temsil eden onlarca boğa heykeli Mısır'ın ana cadde
                 ve meydanlarında dikiliydi. Firavun'un sarayına doğru yükselen yolun her iki tarafında

                 da yine bu heykeller yer alıyordu. Mısır inancında 'boğa', 'gücü, devleti ve serveti
                 elinde bulundurmanın sembolüydü'.
                     Firavun devrinde altın da çok önemli bir malzemeydi ve gücün simgesi olarak
                 görülüyordu. İsrailoğulları'nda da o dönemde altına karşı müthiş bir hayranlık oluş-

                 muştu. Bir cennet nimeti olan altına karşı her insanın bilinçaltında bir beğeni vardır.
                 İşte şeytani bir zeka ve yeteneğe sahip olan Samiri de, insanların bilinçaltındaki bu

                 altın sevgisini kullanarak şeytani bir soygun planı yapmıştı.
                     O dönemde, içlerinde İsrailoğulları'nın da olduğu Mısırlılar, Firavun zulmünden
                 ve kölelikten kurtulup özgürce yaşayabilecekleri yeni topraklara yerleşmek için Hz.
                 Musa (as) ile birlikte Mısır'dan ayrılmak üzereydiler. İşte bu aşamada Samiri ve çetesi

                 de, İsrailoğulları'nın yola çıkacaklarını haber aldılar. Mısır'da geniş çaplı bir hırsızlık
                 yapmak için sinsice bir plan tasarladılar. Samiri, yanındaki münafıkları organize

                 ederek Firavun'un ve yakın çevresindeki adamlarının saraylarını, evlerini, mezar-
                 larını ve hazinelerini soymalarını sağladı. Ardından da hırsız çetesiyle birlikte, bu
                 soygun ile çaldıkları yüzlerce kilo ağırlığındaki altını hayvanlarına yükleyerek Mı-
                 sır'dan Sina çölüne doğru yola çıktılar.

                     O sıralarda Hz. Musa (as) da vahiy almak üzere kavminden ayrılarak 'Tur Dağı'na
                 gitmiş ve yerine de kardeşi Hz. Harun (as)'ı vekil olarak bırakmıştı. Samiri ve münafık
                 çetesi çaldıkları altınları yolda götürürlerken Hz. Harun (as) onları gördü. Taşıdıkları

                 altının miktarını görünce, bir iş çeviriyor olmalarından şüphelendi ve onları durdurdu.
                 Ellerinde 'yüzlerce kilo altın' olduğunu görünce, bunları 'hırsızlıkla ele geçirmiş ola-
                 bileceklerini' anladı. Ancak onlara sorduğunda Samiri, "Bunlar benim altınlarım,

                 zamanında biriktirmiştim, hepsi bana ait." diye yalan söyleyerek yaptığı hırsızlığı
                 gizlemeye çalıştı. Yanındaki diğer münafıklar da aynı şekilde "Evet, bunlar bizim al-
                 tınlarımız" diyerek Samiri'ye destek verdiler. Oysaki o kadar çok altının onların ol-

                 mayacağı, bunları hırsızlıkla çalarak elde ettikleri çok açıktı. Nitekim Tevrat'ta da, Sa-
                 miri'nin bu altınları hırsızlık yaparak ele geçirdiği, "Rab İsrailliler'in Mısırlıların
                 gözünde lütuf bulmasını sağladı. Mısırlılar onlara istediklerini verdiler. Böylece İs-

                 railliler onları soydular." (Tevrat; Çıkış, Bab 12/36) sözleriyle anlatılmıştır.
                     Dolayısıyla Hz. Harun (as) hemen orada bir kuyu kazdırarak, çalıntı olduğunu

                 düşündüğü bu altınları oraya doldurttu ve üzerini kapattırdı. Amacı daha sonra burayı
                 tekrar açtırıp içindeki çalıntı altınların sahiplerine geri verilmesini sağlamaktı.
                     Ancak Hz. Harun (as)'ın bu müdahalesi, Samiri ve çetesini durdurmadı. Samiri,

                 kendisi gibi münafık olan hırsız dostlarıyla birlikte yeniden çöle doğru yola çıktı ve



                                                                                                             225
   222   223   224   225   226   227   228   229   230   231   232