Page 45 - Risale-i Nur - Muhakemat
P. 45
BİRİNCİ MAKALE 47
T e n b i h : Hadîs-i Şerifte vârid olduğu gibi her Âyetin
birer zahir ve bâtın ve her zahir ve bâtının birer hadd ve muttala'ı ve
her hadd ve muttala'ın çok şücun ve gusûnu vardır. Ulûm-u İslâmiye
buna şahiddir. Bu meratibin herbirinin birer derecesi, birer kıymeti,
birer makamı vardır; temyiz lâzımdır. Lâkin tezahüm yoktur. Fakat
iştibak iştibahı intac eder. Nasıl daire-i esbab daire-i akaide
karıştırılsa; ya tevekkül namıyla bir betalet veya müraat-ı esbab
namıyla bir itizali intac eder. Öyle de devair ve meratib tefrik
olunmaz ise, böyle neticeleri verir.
Onbirinci Mukaddeme
Kelâm-ı vâhidde ahkâm-ı müteaddide olabilir. Bir sadef, çok
cevahiri tazammun edebilir. Zevil'elbabca mukarrerdir: Kaziye-i
vâhide, müteaddid kazayâyı tazammun eder. O kaziyelerin herbiri
ayrı birer madenden çıktığı gibi, ayrı ayrı birer semere de verir. Biri
birinden fark etmeyen Haktan bîgane kalır. Meselâ: Hadîste
denilmiş: ِنيَذهَك ةعاسلا و ا Yani: Ben ve Kıyamet bu iki parmak
َا ن
َ َ
ْ َ ُ َ َّ
gibiyiz. Mabeynimizde tavassut edecek Peygamber yoktur. Veya
Hadîsin muradı ne ise Haktır. Şimdi bu Hadîs üç kaziyeyi
mutazammındır:
Birincisi: Bu Kelâm Peygamberin Kelâmıdır. Bu kaziye ise,
tevatürün -eğer olsa- neticesidir.
İkincisi: Kelâmın mana-yı muradı Hak ve Sadıktır. Bu
kaziye ise, Mu'cizelerden tevellüd eden Bürhanın neticesidir.