Page 252 - Risale-i Nur - Barla Lahikası
P. 252

254                                                                            YİRMİYEDİNCİ MEKTUBDAN

          Mektubun  tam  derecesini,  muvakkaten  perde  çekilmiş  olan  parlak
          zekâvetin kavrayamadı ki, cevab yazamadı.

                 Öteki Mektub, çok yüksek ve çok geniş Hakaika işaret ettiği ve
          hadsiz  Âlem-i  Ulviyenin  ve  nihayetsiz  Âlem-i  Maneviyenin  bir  nevi
          haritasına işaret  ettiği  için  safi, meşgalesiz,  arzî ve  arzlılardan sıyrılıp
          yukarıya çıkan bir Akıl lâzım idi. Halbuki benim gayretli Kardeşim, o
          vakit zeminin haritasını alacak bir vazife ile meşgul olduğundandır ki, o
          ulvî  ve  pek  keskin  zekâvetin  o  Mektuba  karşı  sükûtu  iltizam  etmeye
          mecbur olmuş.
                                                               S a i d   N u r s î
                                          * * *
                                                         ِ
                                                                   همساب
                    نه  ۪ ِ    يف    نم   و ضر  َ      و   ْا   َلا    عبسلا     ت    و ا    مسلا  هَل حب ِّ    ُ تَ ن َ ْ      م  ِ ِ  ْ  ِ
                        ْ َ
                                                ٰ َّ َ ُ
                                                     ُ
                  َّ
                                     ُ ْ َّ
                          َ ُ ْ
                                                          َ ُ
                                                    ِ
                               ۪ ِ
                                   ِ
                                هدمحب  ُ  ِ   ب   ح    ِّ    يُ    َّلا ِ   ا ء      َ شَ    نم ن ِ  َ ْ      او
                                 ْ َ
                                                   ْ
                                        َ ُ
                                                ْ
                         ِ
                ِ
                              ِ
            ِ
                                        ددعب
             قا   ر   فْلا  ِمايَا     ِقئاق   د  ت ارشاع  ِ ِ    هتاَك   رب و  ِ  ا   للّٰ     ةم   حر و     مُك   ي   َلع    مَلا   سل   َا
                           َ َ
                                                        ُ ه َ
                                           ُ ُ
                                 َ َ َ
                                       َ َ
                                               َ َ
                                                                          َّ ُ َ ْ ْ َ
                     َّ
              َ
                                                           ْ َ َ

                 Aziz, Sıddık, Vefadar, Hakikatlı, Fedakâr Kardeşlerim Nuh
          Bey, Molla Abdülmecid, Molla Hamid!

                 Çok  mübarek  hediyenizi  açtık  gördük  ki,  Van  hediyesi  değil,
          belki  Medine-i  Münevvere  ve  Ravza-i  Şerife'nin  mübarek  Kerametli
          hediyesidir.  Hem  fiatı,  üstünde  yazıldığı  gibi  yirmibeş  lira  değil,
          yirmibeş  bin  liradan  fazla  manen  kıymetlidir.  O  mübarek  hediyeyi
          Medine-i  Münevvere  namına,  bu  havalideki  Kur´ân-ı  Hakîm'in
          Hizmetinde  hâlis  Hizmetkârlarına ve benim arkadaşlarıma tevzi' etmek
          için  -   ع ِ  ي  َ َ ْ    س     و   ْلا  ِ    ْار لا  َ لع   - kabul  ettik.   Fakat   bu   manevî   hediyenin
                          َّ
                               َ
          ehemmiyetli bir Sırrı bulunduğu bana ihtar edildi. Yani Cenab-ı Hakk'a
          yüz bin şükür ediyorum ki, Kur´âna ve Zât-ı Risalet'e Hizmetimizin bir
          Alâmet-i Makbuliyeti nev'inden olarak, bir İltifat-ı Nebevîyi hissettim.

                 O  Sırrı  size  açmak  münasib  görüldü.  Şöyle  ki:  Şimdi  bu
          Mektubu yazan Kâtib ile Kardeşi Mes'ud beraber bir gün, üç aydan beri
          bahsi geçmediği Ahmed Ağa'nın bahsi geçti. Beraberimde Kâtib Tevfik
          ile  Mes'ud'a  dedim:  Bütün  Kitabları  Diyarbekir'deki  Ahmed  Ağa'ya
          göndereceğiz.  Tâ  ya  Şam-ı  Şerif  tarafına,  ya  Van'daki  Sıddıklara
          ulaştırsın. Bu sözümüz ve meşveretten dört saat sonra, aynen o Ahmed
          Ağa habersiz çıktı geldi.
   247   248   249   250   251   252   253   254   255   256   257