Page 253 - Risale-i Nur - Barla Lahikası
P. 253

BARLA  LÂHİKASI                                                                                                 255

                  Aynı  günde  siyah  bir  mürekkebimiz  vardı.  Keşki  güzel  bir
           kırmızı mürekkebimiz olsaydı dedik. Biraz o mürekkebden taş üzerine
           döktük,  siyah  ve  mor  idi.  Sonra  yazmaya  başladık.  Tam  istediğimiz
           tarzda kırmızı oldu. Bu hale yedi-sekiz kişi pek çok hayret ettik. Bu işi

           de bir fâl-i hayr addettik.  للّٰا      ناحب ُ ْ    ف   س  dedik, bunda bir Sır var. Sonra
                                                َ
                                     ه
                                         َ َ
           birdenbire  hatırıma  geldi;  Şam-ı  Şerif'te  eniştem  Molla  Said  var,  bir
           kısım Kitabları Ahmed Ağa'ya verip göndereceğim, dedikten sonra tam
           bir Sıddık olan Nuh Bey hatırıma geldi.

                  Evvel başka memleket niyetiyle, sonra İstanbul'daki Kardeşlerin
           istemesiyle, siyah tali'imiz suretini  değiştirip  parlayacaktır, diye mana
           verdik. Sonra Mısır'a niyet edip yazdırdığım kitabları, en lâyık Van'ı ve
           en Sadıkı Nuh'u gördüm, ona göndereceğim diye Ahmed Ağa gittikten
           sonra, onun arkasından Burdur'a kadar gönderdim.

                  Sonra  bu  işde  öyle  bir  muvaffakıyet  ve  teshilât  göründü  ki,
           şübhe bırakmadı ki, burada bir Sır var. Nazar-ı dikkati celbetti. Dikkat
           ettik ki, evvelki Mektubda size yazdığımız gibi, İstanbul'da oturan bir
           adam,  üç  defa  buraya  misafireten  gelerek,  onun  eliyle  Nuh  Bey'in  üç
           defa  Mektub  telgrafı  elime  geçiyor.  Ve  en  sevdiğim  Hulusi  Bey  ve
           Molla  Abdülmecid ve  Molla Hamid  ve Hoca Abdülmecid  Efendilerin
           Selâmları  ve  isimlerini  bir  Mektubda,  yine  o  Mehmed  Efendi  geçen
           sene bana o getirdi. Dedim: Bu bir İşaret-i İnayettir, bu tesadüfî değil.

                  Sonra  Nuh'un  hediyesi,  yirmibeş  liralık  kıymetinde  bir  teneke,
           bizim namımıza geldiğini işittik. Arkadaşlarla beraber hesab ettik ki, biz
           burada  hangi  tarihte  kitab  hediyelerini  Nuh  için  hazırlıyorduk.  Aynı
           tarihte Nuh habersiz olarak kırk gün mesafede, bize o nisbette ve mana
           cihetiyle  onun  gibi  mübarek  hediyeyi  hazırlıyordu.  Bu  Tevafuk
           kat'iyyen tesadüf değil. Hattâ bir kısım dostlar dediler ki, bu Nuh Bey'in
           Kerametidir.  Acaba  Nuh  Bey'in  Kerameti  var  mı  ki,  biliyormuş  gibi
           mukabilini  gönderiyor  dediler.  Dedim  ki:  İhlasın  ve  Sadakatın  dahi
           Velayet gibi Kerameti var. Belki bazan daha fevkindedir.

                  Hediyenin  vürûdundan  sonra,  bir  ay  kadar  kaza  merkezinde
           bıraktık,  almadık.  Sonra  Nuh'un  Mektubunu  aldıktan  sonra  getirterek
           açtık, hayrette kaldık. Tasavvurumuzun bütün bütün fevkinde çıktı. Bu
           teberrüke  karşı  istiğna  değil,  belki  bir  İltifat-ı  Ravza-i  Mutahhara
           olduğundan    ona    karşı    dilencilikle    iftihar    ediyorum.
   248   249   250   251   252   253   254   255   256   257   258