Page 316 - Risale-i Nur - Barla Lahikası
P. 316

318                                                                            YİRMİYEDİNCİ MEKTUBDAN

                 Evet  geçmiş  ömrü  israf  ettik,  zayi'  ettik.  Çok  mübarek  Zâtlar,
          Ahbablar  kaybettik,  yalnız  kaldım.  O  Mübareklerle  beraber  Âhirete
          çalışmadım.
                                          * * *


                           Yirmisekizinci Mektub'un Sekizinci
                               Mes'elesinin İkinci Nüktesi


                 Eğer denilse, şu Tevafukat-ı Gaybiye eğer bir Meziyet-i Belâgat
          olsa  idi,  Kur´ân-ı  Mu'ciz-ül  Beyan  Belâgatların  enva'ından  en  ileride
          olduğu gibi, bu nevide de en ileri olmak lâzım gelirdi. Eğer bir Meziyet-
          i Belâgat değil, neden büyük bir İkram-ı İlahî sayıyorsunuz? Hem hangi
          Kitab olursa olsun, bu nevi tesadüfat içinde çok bulunabilir.

                                                             ِ

                                       ن
                                         و

              Elcevab:  Kur´ân-ı  Hakîm  ُظ ِ   فاحَل    ُ  َّ  ِ    و     نا ا   هَل    ر   ْكذلا   ا    نْلز   ن  ن ْ  َّ َ ُ    نا ا     حن  ِ
                                                                     َ َ َّ
                                             َ
                                       َ
                                                             ِّ َ َ
          Sırrıyla,  her  zamanda  bir  milyondan  fazla  Hâfızların  Kalbinde  manen
          yazdırmak  lâzım  geldiği  için,  hıfzı  çok  işkal  edecek  ve  Hâfızları  çok
          azaltacak olan şu nevi Tevafukat-ı Müteşabihe, Kur´ân-ı Hakîm'de çok
          ileri gitmemiştir. Ehl-i Hıfza, Rahmet içinde Mutabık-ı Mukteza-yı Hal
          bir manevî Belâgatı, bu Meziyet-i Belâgatın terkiyle yapmıştır.

                 Çok  defa  kısa  kesmekle,  çok  uzun  manaları  ifade  etmesi  gibi,
          hem şu Tevafukat-ı  Belâgat olmasa da, madem  içinde Eser-i Kasd ve
          Şuur  görünür;  Kasd  ve  Şuur  ise,  bilmüşahede  ve  bil'itiraf,  müellif  ve
          müstensihlerin  değil,  elbette  bir  Dest-i  Gaybînin  tanzimiyledir.  Ve  o
          Dest-i Gaybînin bu tarz müdahalesi ise, Alâmet-i Kabuldür ve Rızaya
          emaredir. Ve bu emare de remz eder ki; yazılan Hakikatlar kusursuzdur,
          Hak bir surette gösterilmiştir.

                 Amma  sair  Kitablarda  şu  nevi  Tevafukat  bulunuşu  tesadüfe
          verilebilir. Fakat şu Risalelerdeki şuurlu Tevafukat-ı Gaybiyeyi, bütün
          gören  Zâtların  ittifakıyla,  şuursuz  tesadüfe  havale  edilemez  ve
          verilmesine imkân verilmiyor. Hattâ en mühim iki müstensih ve bizler,
          değil ki bir Risalenin umumunda; bir tek sahife kanaat verir ki, tesadüf
          karışamaz,  haddi  değildir.  Çünki  misil  olarak  iki-üç  Kelime  bulunur;
          birbirine  bakar  öyle  bir  vaziyette  ki,  zahiren  bir  Kasdı  irae ediyor.
   311   312   313   314   315   316   317   318   319   320   321