Page 156 - Risale-i Nur - İşaratü'l-İcaz
P. 156
158 İŞÂRÂT-ÜL İ’CAZ
için ona ziyasını verdi" diye itiraz edilebilir mi? Hâşâ! Şemsin Azametine
bir nakîse gelir mi? Yok. Binaenaleyh Gayet büyük olan bu Âlemi, büyük
bir san'at ile ve büyük bir ihtimamla halkettiği gibi, cevher-i ferd ile tabir
edilen zerre de onun Destgâh-ı Kudretinden çıkan bir Eser-i San'atıdır.
Çünki o büyük Kudretin nazarında cevahir-i ferd, yani zerrelerle nücum-u
seyyare, yani gezici yıldızlar müsavidirler. Zira o büyük Allah'ın Kudreti,
İlmi, İradesi, Kelâmı, Zâtî Sıfatlarıdır. Zât-ı Akdes'e lâzımdırlar. Onlarda
teceddüd yok, ziyade ve noksan olmaya kabiliyet yok, tegayyürleri yok ki,
mertebeleri olsun. Maahaza acz bu sıfatların zıddı olduğundan, onların
içine girip oturamaz. Binaenaleyh Kudret-i İlahiyede zerre ile şems
arasında fark yoktur. Meselâ terazinin her iki gözünde iki güneş veya iki
zerre bulunduğu farzedilse, aralarında müsavat ve müvazene bulun-
duğundan hariçten bir kuvvet bir gözüne basarsa, öteki göz havaya kalkar.
İster o gözde zerre olsun, ister güneş olsun, o kuvvete göre farkları yoktur;
ikisi de birdir. Kezalik mümkin olan bir şeyin tarafeyni, yani Vücud ve
ademi arasında, terazinin gözleri gibi müsavat olduğundan, Kudret-i
Ezeliye hangi tarafa basarsa, öteki taraf heba gibi havaya kalkar. Güneş,
sinek, zerre.. bu hususta hepsi de birdir.
Hülâsa: Zerre gibi küçük şeyler veya âdi fiiller, Hâlık'ın Halkıyla
Vücuda geldikleri için, Onun Daire-i İlminde dâhil oldukları bedihîdir. Bu
itibarla onlardan bahsetmekte bilbedahe müşahhat (münakaşa etmek)
yoktur. Kur'an-ı Kerim ۪يْ بخْلا ۪۪ ۪ فيطَّللا ۪۪ ۪ وهو۪قَلخ۪نم۪مَلعيَ۪لاَا Âyetiyle bu
َ
ُ ُ َ ُ َ َ َ ْ َ ُ ْ َ
Sırra işaret etmiştir. Yani halkeden Hâlık, mahlukunu bilmez mi ve
bilmemesinin imkânı var mı? Öyle ise mahlukundan ne için bahsetmesin,
ne için mahlukuyla konuşmasın?
İkinci Mugalata: Onlar "Kur'anın Üslûbları ve şivesi altında bir
insanın timsali görünür" diyorlar. Çünki Kur'anda bahsedilen âdi işler ve
hakir şeyler, insanların arasında yapılan muhavere ve konuşmalar gibidir.
Bu cahil herifler bilmezler mi ki söylenilen bir Kelâm, bir cihetten Müte-
kellimine bakarsa birkaç cihetten de muhatabına bakar. Çünki muhatabın
ahvalini nazara almak lâzımdır ki, söylenilen söz o ahvalin iktizası üzerine
söylensin. Binaenaleyh Kur'anın muhatabı beşerdir. Kur'anın maksadı da
tefhimdir. Yani beşerin bilmediği şeyleri bildirmektir. Buna binaendir ki,
Belâgatın iktizası üzerine Kur'an beşerin hissiyatıyla memzuc olan üslûb-
larını giyer ve şivesiyle söyler ki, beşerin fehmi söylenilen sözden tevah-
huş edip ürkmesin. Evet yüksek bir insan, bir çocukla konuştuğu zaman
çocukların şivesiyle konuşursa, çocuğun zihnini okşamış olur. Çocuğun
fehmi, onun çat-pat söylediği