Page 161 - Risale-i Nur - İşaratü'l-İcaz
P. 161

NÜKET-İ İ’CAZİYE                                                                                               163

           ve   kinaye   tarîkıyla  onların  inkârı   tazammun   eden   istifhamlarına,
            ۪لثم  اَذ ۪ ۪  ِ  ۪۪ ۪ بِ  ۪ للّا ۪۪دار ۪ َا۪۪آَّذام Cümlesiyle işaret etmiştir. Ve bu işaret için-
                       ٰ
             َ
                          َ َ
             َ
                                 َ َ
                      ُ ٰ
           dir ki, evvelki Cümlede mezkûr olan ۪نومَل ۪ عي ye mutabakat için, burada
                                               َ
                                                    ْ َ ُ
                ۪ نومَلعي  ۪ َلا ۪۪   nin  zikri  lâzım  iken  ۪لثم ۪۪  اَذ  ِ  ۪۪ ۪ بِ  ۪ للّا ۪۪دارَا ۪۪آَّذام  ilââhir
                                               َ
                                                          ٰ
                                               َ
                                                              َ َ
            َ ُ ْ َ
                                                                    َ َ
                                                         ُ ٰ
           denilmiştir.
                                                ِ
                             ِ

                  ۪ ايْثَك  ۪ هب ۪   ِ  ۪ىديّ۪و ۪ ۪ ايْ      ِ  ۪ ۪ هب ۪ ۪ ثَك  ُّ۪لضي :  Bu  Cümle, onların temsilâ-

                                                 ُ
                                      َ
                               ْ َ
           tının sebebini, ille-i gaiyesini  anlamak üzere  اذام   ile yaptıkları istifha-
                                                       َ َ
           ma  cevabdır.  Fakat  Kur'an-ı  Kerim  usûl  ittihaz ettiği  Îcaz  ve  ihtisara
           binaen,  temsilâtın  akibetini  yani  temsilâta  terettüb  eden  dalalet  ve
           Hidayeti,  ille-i  gaiye  menzilesinde  göstermiştir.  Evet  dalalet  ve
           Hidayet,  temsilâta  illet  olamaz.  Eğer  illet  olsa,  cebir  olur.  Ancak
           temsilâtın  sebeb  ve  ille-i  gaiyesi,  cumhur-u  avamı  ikaz  ve  irşaddır.
           Sanki onlar "Ne için böyle oldu? Ne için İ’caz bedihî olmadı? Ne için
           Allah'ın  Kelâmı  olduğu zarurî  olmadı?  Ne  için  bu  temsilât  yüzünden
           vehimlere   meydan  verildi?"  diye  bir  çok  sualleri  ortaya  çıkardılar.
                                       ِ
                                                          ِ


           Kur'an-ı  Kerim ۪ايْث  ِ    ۪ ب ۪ ه ۪۪ ۪ َك  ۪۪ىديّ  ۪۪ ۪و  ۪ ايْثَك  ۪ هب ۪۪    ِ  ُّ۪۪لضي  Cümlesiyle, o sual

                                                َ
                                                            ُ
                                        ْ َ
           kümesini dağıttı. Şöyle ki:

                  O temsilâtı Nur-u İman ile Tefekkür edenin Nur-u İmanı inkişaf
           eder,  kuvvet  bulur.  Küfür  zulmetiyle  ve  tenkid  hırsıyla  bakanın  da,
           zulmeti ziyadeleşir ve gözü kör olur. Çünki nazarîdir, bedihî değildir.
           Evet bu temsilât, temiz ve yüksek Ruhları, mülevves ve alçak ruhlardan
           tefrik  içindir.  Bu  da,  yüksek  istidadları  neşv  ü  nemalandırmakla  pis
           istidadlardan  temyiz  içindir.  Bu  dahi,  sağlam  fıtratları,  mücahede  ile
           bozuk  ve  hasta  fıtratlardan  ayırmak  içindir.  Bunu  da,  imtihan-ı  beşer
           istilzam  ediyor.  Bunu  dahi,  Sırr-ı  Teklif  iktiza  etmiştir.  Teklif  ise
           Saadet-i beşer içindir. Saadet ise tekemmülden sonradır.

                  S:  Diyorsun  ki  teklif,  Saadet  içindir.  Halbuki  ekser  nâsın
           şekavetine sebeb, tekliftir. Teklif olmasaydı, bu kadar tefavüt-ü şekavet
           de olmazdı?
   156   157   158   159   160   161   162   163   164   165   166