Page 164 - Risale-i Nur - İşaratü'l-İcaz
P. 164

166                                                                                                 İŞÂRÂT-ÜL İ’CAZ

          Ve  keza  dünya  nizamının  bozulmasını  intac  edip  fesad  ve  ihtilâle
          sebebiyet  veren  iki  ihtilâlcidirler. Buna  dahi, fıskın üçüncü sıfatı olan
                           ِ
             ِ
                     ِ
            ۪ضرَلاْا۪ف۪نودسفي۪و  Cümlesiyle   işaret  edilmiştir.  Evet  fâsık  olan
                      َ ُ ْ ُ َ
               ْ
          kimsenin  kuvve-i  akliye  ve  fikriyesi  itidali  kaybedip  safsatalara
          düşerse,  İtikadata  aid  rabıtaları  kesmekle,  Hayat-ı  Ebediyesini  yırtar
          atar. Ve keza kuvve-i gazabiyesi hadd-i vasatı tecavüz ederse, Hayat-ı
          içtimaiyenin  hem  yüzünü,  hem  astarını  yırtar,  altüst  eder.  Ve  keza
          kuvve-i  şeheviyesi  haddi  aşarsa  heva-i  nefse  tâbi  olur,  Kalbinden
          Şefkat-i  cinsiye  zâil  olur,  kendisi  berbad  olacağı  gibi  başkalarını  da
          berbad edecektir. Bu itibarla fâsıklar hem nev'inin zararına, hem Arz'ın
          fesadına çalışmış olur.
                     ِ
                                 ِ َّٓ
                  ۪نورساخْلا۪مه ۪ ۪ كئٰلوُا۪: Bu   Cümle,  evvelki   Cümlenin  neticesi
                               َ
                       َ
                 َ ُ
                           ُ ُ
          ve aynı zamanda te'kididir. Şöyle ki:

                 Evvelki  Cümlede  ahdi  bozmak,  Sıla-i  Rahmi  kesmek,  Arz'da
          fesad yapmak gibi fâsıkın cinayetlerini korkunç bir şekilde söyledikten
          sonra,  bu  cümlede  evvelki  tehdid  ve  korkuyu  te'kid  için,  fâsıkın
          cinayetlerinin  netice  ve  cezasını  şöyle  beyan  etmiştir:  O  fâsıklar,
          Âhiretlerini verip dünyayı aldıkları gibi, Hidayeti dalaletle tebdil eden
          kafasız adamlardır.

                 Şimdi  üçüncü  vazifeye  geldik.  Yani  bu  Âyetin  ihtiva  ettiği
          Cümlelerin heyetlerinden bahsedeceğiz:

                 Evvelâ bunu bilmek lâzımdır ki, Kur'an-ı Kerim'in Âyetleri ve
          Âyetlerin  Cümleleri  ve  Cümlelerin  heyetleri;  saniye,  dakika,  saatleri
          sayan saatin milleri gibidirler. Millerin her ikincisi birincisine yardım
          ettiği  gibi,  bir  Âyet  bir  maksadı  takib  ettiği  zaman,  Cümleleri  de  o
          maksadın  etrafında  dolaşırlar;  Cümlelerin  heyetleri  dahi,  Cümlelerin
          izini takib ediyorlar. Vaziyetleri öyle bir noktaya gelir ki; halleri, lisan-ı
          hal ile şu Beyti okuyor:
                                 ِ
                                                                   ِ
                                          ِ
                   ِ
              يْ  ُ  ۪ ۪  يُ  ۪ لامجْلا۪ ۪ َكاذ ۪ ٰ۪ لا ۪ لُك۪و۪دحا ۪و۪كنسح۪و ۪ ۪تّش ۪انتارا ۪ بع Yani:
                             َ
                                                             َ ُ
                                      َ ٌ
                                                         ٰ َ
                                            َ َ ُ ُ َ
                                                                  َ َ
                     َ َ
                                                  ْ
          "Söylediğimiz  sözler  ayrı  ayrı  ise  de,  senin  Hüsnün  birdir.  Bütün
          sözlerimiz,  o  Hüsn-ü  Cemale  işaret  ediyorlar."  Bunun  içindir  ki,
          Kur'an-ı  Kerim'in  Selaseti  ve  yüksek  Belâgatı  ve  nakşındaki  İnceliği
          Tabaka-i İ’caza vâsıl olmuştur.
                                                                     ِ
                    ۪ ه ا  ۪ قوف۪امف۪ةضوعب۪ا ۪ م۪لثم۪بِرضي۪نَا ۪ ۪ يحت ۪ يَ َ۪لا ۪ ۪ للّا ۪نا
                                                                   َّ ٰ
                                                          ْ َ َ
                                       َ

                    َ َ َ َ   َ ُ َ
                      ْ َ
                                               ْ َ ْ
                                                               َ
                                                      َّٓ ْ
                                    َ   َ َ
   159   160   161   162   163   164   165   166   167   168   169