Page 284 - Risale-i Nur - Sözler
P. 284

286                                                                                                                                                        SÖZLER


          bizi yetiştiren, odur. Demek memleketin Mâliki de Odur. Öyle ise, bütün
          bu memlekete, bu saraya Mâlik kimse, O bize Mâlik olabilir." Meselâ, nasıl
          mîrîye mahsus tek bir palaska veyahut birtek düğmeye Mâlik olmak için,
          onları  yapan  bütün  fabrikalara  Mâlik  olmak  lâzımdır  ki,  onlara  hakikî
          Mâlik olsun. Yoksa o boşboğaz başıbozuktan, "mîrî malıdır" diye elinden
          alınıp, tecziye edilir.
                 Elhasıl:  Nasıl  bu  memleketin  anasırı,  memlekete  muhit  birer
          maddedir. Onların Mâliki de, bütün memlekete Mâlik birtek Zât olabilir.
          Öyle  de,  bütün  memlekette  intişar  eden  san'atlar,  birbirine  benzediği  ve
          birtek  sikke  izhar  ettikleri  için,  bütün  memleket  yüzünde  intişar  eden
          masnular,  herbir  şeye  hükmeden  tek  bir  Zâtın  san'atları  olduğunu
          gösteriyorlar.
                 İşte  ey  arkadaş!  Madem  şu  memlekette,  yani  şu  Saray-ı
          Muhteşemde  bir  birlik  alâmeti  vardır;  bir  Vahdet  Sikkesi  var.  Çünki  bir
          kısım şeyler, bir iken; ihatası var. Bir kısım, müteaddid ise -fakat birbirine
          benzediği  ve  her  tarafta  bulunduğu  için-  bir  vahdet-i  nev'iye  gösteriyor.
          Vahdet  ise,  bir  Vâhidi  gösterir.  Demek  Ustası  da,  Mâliki  de,  Sahibi  de,
          Sânii de bir olmak lâzımgelir. Bununla beraber sen buna dikkat et ki, bir
          perde-i gaybdan kalınca bir ip çıkıyor.(Haşiye-15) Bak, sonra binler ipler
          ondan  uzanmış.  Herbir  ipin  başına  bak:  Birer  elmas,  birer  nişan,  birer
          ihsan, birer hediye takılmış. Herkese göre birer hediye veriyor. Acaba bilir
          misin ki, böyle garib bir gayb perdesinden, böyle acib ihsanatı, hedayayı şu
          mahluklara  uzatan  Zâtı  tanımamak,  Ona  teşekkür  etmemek,  ne  kadar
          divanece bir harekettir. Çünki Onu tanımazsan bilmecburiye diyeceksin ki:
          "Bu  ipler;  uçlarındaki  elmasları,  sair  hediyeleri  kendileri  yapıyorlar,
          veriyorlar."  O  vakit  her  ipe,  bir  padişahlık  manasını  vermek  lâzımgelir.
          Halbuki  gözümüzün  önünde  bir  Dest-i  Gaybî,  o  ipleri  dahi  yapıp  o
          hedayayı onlara takıyor. Demek bütün bu sarayda herşey, kendi nefsinden
          ziyade,  o  mu'ciznüma  Zâtı  gösteriyor.  Onu  tanımazsan,  bütün  bu  şeyleri
          inkâr etmekle, hayvandan yüz derece aşağı düşeceksin.

                                 DOKUZUNCU BÜRHAN

             Gel, ey muhakemesiz arkadaş!. Sen şu Sarayın Sahibini tanımıyorsun
          ve   tanımak   da   istemiyorsun.   Çünki   istib'ad   ediyorsun.   Onun    acib
             ---------------------
             (Haşiye-15):  Kalınca  bir  ip,  meyvedar  ağaca;  binler  ipler  ise,  dallarına  ve  ipler
          başındaki  elmas,  nişan,  ihsan,  hediyeler  ise,  çiçeklerin  aksamına  ve  meyvelerin
          enva'ına işarettir.
   279   280   281   282   283   284   285   286   287   288   289