Page 8 - Risale-i Nur - Tarihçe-i Hayat
P. 8

10                                                                                        BEDİÜZZAMAN   SAİD   NURSİ


          bir kulun Ruhunu, hangi fâni emel ve arzular, hangi zavallı teveccüh ve
          iltifatlar  ve  hangi  pespâye  gaye  ve  ihtiraslar  tatmin,  teskin  ve  teselli
          edebilir?

                        Allahtır onun Yârı, Mürebbîsi, Velisi;
                        Andıkça bütün Nur oluyor duygusu, hissi!
                        Yükselmededir Mârifet iklimine her an,
                        Bambaşka ufuklar açıyor Ruhuna Kur'an...
                        "Kur'an" ona yâdettiriyor "Bezm-i Elest" i.
                        Âşık, o Tecellinin Ezelden beri mesti...

              İşte Bediüzzaman, böyle Harikalar Harikası bir İnayete mazhar olan
          mübarek bir Şahsiyettir. Ve bunun içindir ki, zindanlar Ona bir gülistan
          olmuş; oradan Ebediyetlerin nurlu ufuklarını görür. İdam sehpaları, birer
          va'z ve İrşad kürsüsüdür. Oradan İnsanlığa ulvî bir Gaye uğrunda Sabır
          ve Sebat, Metanet ve Celâdet Dersleri verir. Hapishaneler birer Medrese-i
          Yusufiyyeye  inkılâb  eder.  Oraya  girerken,  bir  profesörün  üniversiteye
          ders vermek için girdiği gibi girer. Zira oradakiler, Onun Feyz ve İrşadına
          muhtaç olan Talebeleridir. Hergün birkaç vatandaşın İmanını kurtarmak
          ve  cânileri  melek  gibi  bir  İnsan  haline  getirmek,  Onun  için  dünyalara
          değişilmez bir Saadettir.

              Böyle  bir  yüksek  İman  ve  İhlâs  şuuruna  malik  olan  İnsan,  hiç
          şüphesiz  ki,  zaman  ve  mekân  mefhumlarının  fâniler  üzerinde  bıraktığı
          yaldızlı  tesirleri  kesif  madde  Âleminde  bırakarak;  Ruhu  ile  mâneviyat
          Âleminin pırıl pırıl Nurlar saçan ufuklarına yükselmiş bir haldedir.

              Büyük  Mutasavvıfların  (R.A.)  Fenafillâh,  Bekabillah  diye  tarif  ve
          tavsif buyurdukları yüksek mertebe, işte bu kudsî Şerefe nail olmaktır.

              Evet;  her  Mü’minin  kendine  mahsus  bir  Huzur,  Huşu',  Tefeyyüz,
          Tecerrüd  ve  İstiğrak  hali  vardır.  Ve  herkes;  İman  ve  İrfanı,  Salâh  ve
          Takvâsı,  Feyiz  ve  Mâneviyatı  nisbetinde  bu  İlâhî  hazdan  Feyizyâb
          olabilir. Lâkin bu güzel hal, bu tatlı visâl ve bu emsalsiz haz; geçen Âyet-
          i Kerîmedeki İhsan erbabı olan o büyük Mücahidlerde her zaman devam
          ediyor.  Ve  işte  Onlar  bu  sebebden  dolayıdır  ki,  Mevlâyı  unutmak
          gafletine  düşmüyorlar.  Nefisleri  ile,  arslanlar  gibi  bütün  ömürleri
          boyunca     çarpışıyorlar.     Ve     hayatlarının     her     lâhzası,
   3   4   5   6   7   8   9   10   11   12   13