Page 23 - Bursa
P. 23

BÜLBÜL


                                                          — Basri Bey oğlumuza —

                                                          Bütün dünyâya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım;
                                                          Nihâyet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.
                                                          Şehirden kaçmak isterken sular zâten kararmıştı;
                                                          Pek ıssız bir karanlık sonradan vâdîyi sarmıştı.
                                                          Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hilkat kesilmiş lâl...
                                                          Bu istiğrâkı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl.
                                                          Muhîtin hâli «insâniyyet»in timsâlidir, sandım;
                                                          Dönüp mâzîye tırmandım, ne hicranlar, neler andım!
                                                          Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd,
                                                          Zalâmın sînesinden fışkıran memdûd bir feryâd,
                                                          O müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu:
                                                          Ki vâdîden bütün, yer yer, eninler çağlayıp durdu.
                                                          Ne muhrik nağmeler, yâ Rab, ne mevcâmevc demlerdi:
                                                          Ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûyâ Sûr-i Mahşer’di!

                                                          — Eşin var, âşiyânın var, bahârın var, ki beklerdin;
                                                          Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin?
                                                          O zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun;
                                                          Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun.
           Şiir 7 Mayıs 1337 (1921)'de tamamlandı. Tıpkı   Bugün bir yemyeşil vâdî, yarın bir kıpkızıl gülşen,
           İstiklal marşı gibi bu şiir de Taceddin Dergâhında   Gezersin, hânümânın şen, için şen, kâinâtın şen.
           yazıldı. Akabinde ise Hiç vakit geçirmeden de   Hazansız bir zemîn isterse, şâyed rûh-i ser-bâzın,
           şiiri kendisine ithaf edeceği Balıkesir mebusu   Ufuklar, bu’d-i mutlaklar bütün mahkûm-i pervâzın.
           Hasan Basri ile paylaştı.  Nitekim şiir “Basri Bey
                                                          Değil bir kayda, sığmazsın -kanatlandın mı- eb’âda;
           oğlumuza” ithafıyla 9 Mayıs 1921’de Sebilürreşad
                                                          Hayâtın en muhayyel gâyedir ahrâra dünyâda.
           mecmuasında yayımlandı. Çantay’ın şu sözleri ise
                                                          Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perîşandır?
           şiirin bütün bu hikâyesini özetler mahiyettedir.
                                                          Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır?
           “1337 (1921) malî yılının Mayıs iptidalarında
           idi, Ankara’da idik. Üstâd alessabah bize geldi,   Hayır, mâtem senin hakkın değil... Mâtem benim hakkım:
           yazdığı bir şiirini okuyacağını müjdeledi ve   Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım!
           okudu. Bu, “Bülbül”dü. Beğenip beğenmediğimi   Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;
           sordu: ‘Anlayamadım, lütfen bir daha …’ dedim.
           Tekrar okudu. Kendisine âcizane, şu kanaati arz
                                                          Bugün bir hânümansız serserîyim öz diyârımda!
           ettim: ‘Üstâd, Bülbülünüz  gülistan-ı asarınızın
                                                          Ne hüsrandır ki: Şark’ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
           en bedii ve coşkun bir dilidir.’ Dedi ki: ‘Bunu size
                                                          Serâpâ Garb’a çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!
           ithaf ettim.’ O zamanlar Yunan işgali altındaki
                                                          Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim hercümerc oldu,
           memleketlerimizden, hele Bursa ve Balıkesir’den
           çok elim haberler alıyorduk. Tetkikine de imkân   Salâhaddîn-i Eyyûbî’lerin, Fâtih’lerin yurdu.
           yoktu. Akif, işte bundan müteessir ve mülhem   Ne zillettir ki: Nâkùs inlesin beyninde Osmân’ın;
           olarak “Bülbül”ünü yazdı…”                     Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ’nın!
                                                          Ne hicrandır ki: En şevketli bir mâzî serâb olsun;
           Şirin altında yer alan ve Çantay’ınkine benzer
           şu ifadeler de şiirin yazılış sebebini izah eder   O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!
           niteliktedir: “Bu manzume yazılırken Yunan     Çökük bir kubbe kalsın ma’bedinden Yıldırım Hân’ın;
           istilası altındaki topraklarımıza, hususiyle   Şenâ’atlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan’ın!
           Bursa’ya dair elim haberler geliyordu. Tetkikine   Ne haybettir ki: Vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
           de imkân yoktu.”                               Sürünsün şimdi milyonlarca me’vâsız kalan dindaş!
           Şiir, herkesin hislerine tercüman olmuştu. Bu   Yıkılmış hânümanlar yerde işkenceyle kıvransın;
           yüzden büyük bir ilgi gördü. Daha sonra Akif’in   Serilmiş gövdeler, binlerce, yüzbinlerce doğransın!
           yakın dostlarından ve onun “İstiklal Marşı”,   Dolaşsın, sonra, İslâm’ın harem-gâhında nâ-mahrem...
           “Ordunun Duası” şiirlerini de besteleyen Ali   Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!
           Rifat Çağatay tarafından bestelendi.  Bülbül
           şiiri o günlerde olduğu gibi bugün de Mehmet
                                                          Ankara – Tâceddin Dergâhı
           Akif’in en çok sevilen ve okunan şiirleri
                                                          7 Mayıs 1337 (1921)
           arasındadır.
                                                                                                            19
   18   19   20   21   22   23   24   25   26   27   28