Page 104 - Neşide Dergisi 6.Sayı
P. 104

ederek daha evvel çalışılmamış alanlara yönelen
            bakış açıları sayesinde müzik ve sosyoloji arasın-
            daki irtibatın ne kadar derin olduğu fark edildi. Bu
            manada Türkiye’de 1990’ların başına kadar hem
            Marksist  çevre,  hem  kabaca  “sağcı”  biçiminde
            değerlendirebileceğimiz düşünce biçimi mesela,
            “arabesk” müziğin varlığı karşısında yok sayıcı ta-
            vır takınmakla kalmamış, onu yozlaşmanın, kim-
            liksizleşmenin  göstergesi  olarak  algılamışlardır.
            Örneklendirmek gerekirse sağcı dünyanın saygın
            tarihçilerinden  Yılmaz  Öztuna,  Türkiye  Günlü-
            ğü  dergisinin  beşinci  sayısında  (Ağustos  1989)
            aynen  şöyle  diyor:  “Arabeskin  arkasında  Asala,
            bölücü güçler ve bunların destekleyicisi yabancı
            mihraklar vardır.” (s. 51)

            Oysa  1950’lerden  itibaren  geleneksel  mekânın-
            dan  (taşra/kır)  koparak  büyük  kentlere  akmaya
            başlayan toplumsal kitlenin sadece yaşama pra-
            tikleri, hayatı anlamlandırma biçimleri değişmedi.
            Beraberinde getirdikleri müzikal birikimleri de bu
            değişimin  bir  parçası  halinde  dönüştü.  Dolayı-
            sı ile arabeskin, kendisi dışında kurgulanan Batı
            tipi modernleştirme basıncı karşısında toplumun
            duygu durumuna eşlik eden en önemli sosyolo-
            jik enstrüman olduğu söylenebilir. 60’ların ikinci
            yarısından itibaren formel özelliklerini kazanma-
            ya başlayan bu müziğin 70’lerdeki seyri ile 1980   Bergen’in geniş kitlelere hitap etmesinin önünü açan
            sonrasının  dünyasına  paralel  gelişen  macerası   “Acıların Kadını” şarkısının bestecisi,
            farklıdır. Bu yüzden 80’lerin arabeskinin, derdini   yönetmen Uğur Bayar ile Bergen stüdyoda.
            anlatma konusunda tam bir “özgüven patlaması”
            içerisinde  şekillendiğini  gözlemleriz  ki  Nurdan
                                                         annesinin uyarıları varken gerçekleştirdiği talihsiz
            Gürbilek, “Vitrinde Yaşamak” kitabında bu yılları
                                                         evliliğinin acı sonuçlarını yaşamak zorunda kalan
            çözümlerken  “iç  dökmenin,  anlatma  istencinin,
                                                         fark edilmemiş bir isimdir Bergen. 1982 yılında İz-
            ifşa etme arzusunun” ilk kez böylesi öne çıktığını
            belirtir. (s. 9)                             mir’de yüzüne atılan kezzap onun bütün hayatını
                                                         değiştirdi.  Artık  ömrünün  geri  kalan  bölümünü,
            Asıl adı Belgin Sarılmışer olan ve trajik ölümüyle   bir gözünü kaybetmiş ve vücudunun önemli kıs-
            geniş kitlelerin ilgisini çeken Bergen bu iç dökme,   mında kezzap izleri taşıyan, acılar içinde bir kadın
            duyguları ifşa etme arzusunu 80’lerde en melan-  olarak geçirecektir.
            kolik biçimde sesiyle bütünleştiren bir kadın sa-
            natçı olarak ortaya çıktı. Melankoli deyince her ne   Yaşanan bu olayın Bergen’e bütün kapıları açtığı-
            kadar Müslüm Gürses’e gitmemiz gerekiyorsa da   nı söyleyebiliriz. 1983’te ilk kasetini yapma imkâ-
            Bergen gerek yaşamı ve gerekse sesinde taşıdı-  nı bulmuş, her ne kadar beklediği ilgiyi uyandır-
            ğı hüznün frekansı ile bu kavramın içini dolduran   masa da, birileri tarafından sesinin sıra dışılığı fark
            önemli bir başka isim. Gürses’in, temsil ettiği top-  edilmiştir. Bu kişilerin başında ünlü yapımcı Yaşar
            lumsal katmanın çığlığını içe doğru akıtan bir ses   Kekeva geliyordu. 1980 sonrası arabesk müziğin
            taşıdığı iddia edilebilir ama Bergen’in, içinden sü-  geniş  kitlelere  ulaşmasına  hem  yaptığı  kıymetli
            zülüp geldiği sosyolojinin 80’lerde ulaştığı özgü-  besteleri hem de yönetmenliği ile damga vuran
            veninin etkisi ile bu sesi feryat halinde dışa doğru   Uğur Bayar da yine bu isimler arasında sayılabi-
            savurduğu  üzerine  de  düşünmek  mümkün.  Çok   lir. Ama Bergen asıl popülerliğini yine Uğur Ba-
            tanınmadan evvel 1970’lerin ikinci sınıf gazinola-  yar ile çalıştığı, Bayar’ın kendi söz müzikleri yanı
            rında sahneye çıkan, kimi zaman müziği bırakıp   sıra Unkapanı’nın en önemli söz yazarlarından Ali
            düzenli bir işe girmeyi deneyen ama yapamayan,   Tekintüre, Gönül Şen’in güftelerine yaptığı beste-


         102
   99   100   101   102   103   104   105   106   107   108   109