Page 47 - Neşide Dergisi 6.Sayı
P. 47
Makale
tur. Okula dönüp de derslere girmeye başladığı
vakit Necip Fazıl, “Sınıf namına bir maruzatım var.”
diye söze başlar ve ardını getirir:
“Kibrit suyu içerek intihara kalktığınızı duyduk. Bu
yüzden sınıf adına üzüntülerimizi bildiririm.” Ar-
dından da Necip Fazıl hakkında “askeri edep ve
terbiye” sınırını aşma suçundan bir güzel rapor
yazıp okul kumandanlığına vererek onun hakkın-
dan gelir. Necip Fazıl ise, hikâyenin sonunu şöyle
özetleyecektir: “Bahriye Mektebi’nde saatle gi-
rilen ‘kodes’ isimli tahta dolabında galiba birkaç
saat kaldım.”
Celile Hanım’ın ela gözlerine kendini iyice kap-
tıran Yahya Kemal’i bu aşk; gözü kara, kıskanç
bir adam hâline getirmiştir. Hâl böyleyken Ce-
lile Hanım’ın uzaktan akrabası olan Berlin Sefiri
Hakkı Paşa İstanbul’a gelir. Çapkın bir sefir olan
Hakkı Paşa İstanbul’a her geldiğinde yaptığı gibi
İstanbul’un en güzel kadınlarının davetli oldukları
suareler düzenler. Yahya Kemal, Berlin Sefiri’nin
İstanbul’a geleceğini duyduğu zaman sevgilisin-
ter içinde Bostancı’ya geldim. Vakit hayli geçti. Ka-
den bu suarelere katılmaması için söz almıştır. Al-
rakola gittim. “Bana bir araba bulunuz hastam var”
mıştır ya, yine de zihni, kalbinin yaktığı kıskançlık
dedim. Aradılar taradılar birini buldular. Yine bir
tütsüsüyle iyice dumanlandığından, kendine hâ-
kim olamaz. Ada Oteli’nde otururken, yan masa- sürü para verdim. Arabayla yola koyuldum. Kadı-
daki iki kişinin Hakkı Paşa’dan ve Nişantaşı’nda o köy, oradan Üsküdar… Karşıya geçtim. Doğru Ni-
gece vereceği suareden söz ettiklerini duyar. şantaşı! Sevgilimin oturduğu apartmanın kapıcısı
ahbabımdı. Penceresini vurarak onu uyandırdım.
Son vapur çoktan kalkmıştır ve sert bir lodos ‘Benimki evde mi diye sordum?’ Adam hâlime ba-
esmektedir. Ama yine de dalgaların pervasızca kıp şaşırdı: ‘Evde bu akşam çıkmadı!’ dedi ‘Ne di-
kıyıları dövdüğü haşin deniz; ruhunda fırtınalar yorsun diye bağırdım?’ Bütün kat ettiğim mesafe
kopan şaire ölgün bir göl gibi görünür. Görünür
sanki başıma yıkılmıştı. Eve kaçta geldiğini tahkik
görünmesine de kendi gibi çılgın, gözü kara bir
ettim. Sözüne inanamıyordum. ‘Çık bir bak! Evde
sandalcıyı nasıl bulacaktır? Biraz şairane dil, bolca
mi?’ diye adamı zorladım. Adam çarnaçar çıktı.
para, bir de pembe bir yalan: “Hastam var.”
Bir münasebetle hizmetçisine sormuş: “Uyuyor!”
Denize açılırlar, bir müddet sonra lodos artar ve demiş. Geldi haber verdi. Sanki dünyalar benim
deniz şiddetle çalkalanmaya başlar. Rüzgârın se- oldu. Apartmanın karşısında bir arabacı meyha-
sine ölümün uğultusu karışmış gibidir. Bu belalı nesi vardı. Orada sabaha kadar içtim. Sabahleyin
yolculuğa çıktığına pişman sandalcı sürekli kü- doğru eve çıktım. Benim halim berbat. Toz toprak
fürler savurmaya başlar. Ancak alınan yol, kalan içinde olduğumu görünce şaşırdı ve hemen anla-
mesafeyi aşmıştır. Bu nedenle geri dönmeyi dü- dı. Sarmaş dolaş olduk.”
şünmezler.
Yahya Kemal’in bu hummalı tutkusunu, yakın dos-
“Güç bela Maltepe’ye gelebildik. Dalgalar öyle tu Yakup Kadri onun evliliğe giden yoldaki en bü-
bir çarpıyordu ki, sahile çıkmak buraya gelmekten yük engeli olarak tarif edecekti:
daha tehlikeli idi. Zar zor bir hayli uğraştıktan son-
ra kendimi sahile attım. Sırılsıklam olmuştum. He- “Yahya Kemal’i hayatının büyük aşk macerasına
men Maltepe’deki kahvelere uğradım. Bir araba sürükleyen ve yıllarca türlü krizleri, kıskançlık ku-
istedim. Yok… Yok… Bostancı’ya kadar yaya git- runtuları içinde kıvrandıran ve sonunda ona,
meye karar verdim. Tren yoluna çıkarak koşmaya
başladım. Maltepe’yle Bostancı arasındaki mesa- ‘Son zevkin eğer aşk ise ummâna karış, tat!
fenin uzun olduğunu o zaman fark etmişimdir. Kan Boynundan o cânan dediğin lâşeyi silk, at!’
45