Page 140 - Münip Dergisi 2.Sayı
P. 140
öfkelendiren ve kabul edilmez gördüğü öneri Batı- Şiirde kurgu olarak vaizin kendisi olmadığını, din-
cılık/Avrupailik’tir. Yalnız Osmanlı egemenliğinde leyici olarak camiye giren kişinin kendi ağzından
olan İslam coğrafyasının değil, uzak coğrafyalarda anlatmasıyla ilk baştan bildirmiştir. Peki, kimdir
yaşayan Müslümanların da taşınmaz yükleri var- kürsüdeki? Akif’in tanıdığı, sevdiği, kalbe bigâne
dır. Akif, bu sorumluluğu da halifelik makamı ve olmayan birisi olduğunu yine şiirden anlıyoruz.
en güçlü İslam devleti olan Osmanlı’nın bir müte- İleride anlatacaklarından göreceğimiz üzere bu
fekkiri olarak omuzlarında hisseder. Bu psikolojik kişi İslam için pek çok yeri, ülkeyi gezmiş, çeşit-
hâl ve sıkıntılar arasında şiirini yine milletin uya- li faaliyetlerde bulunmuş biridir. Vaiz burada dini
rılması, yaşananları görmesi, örnek alıp yanlıştan anlatmak için bulunmadığını, pek çok kere uzak
dönmesi, yeniden parlak ve güçlü günlere dönmesi ülkeleri gezdiğini ve oradaki durumu anlatacağını
umuduyla yazar Akif. belirtip daha önce de İstanbul’a geldiğinden bah-
Şiirin daha başında Doğu ve Avrupa kıyaslaması seder. İstanbul önemlidir; çünkü Peygamber Efen-
köprü üzerinden yapılmaktadır. Ve yine köprüler dimizin işaret ettiği bir şehirdir, güçlü Osmanlı
üzerinden şairanelik ve hayal dünyası bir kenara Devleti’nin başkentidir ve emperyalist devletlerin
bırakılıp hakikatler dikkat edilmesi gerekenler baskısı altındadır. Bu noktada İstanbul’da daha
olarak karşımıza çıkar. Yeni Camii köprünün çı- önce de din adına türlü yanlışlar yapıldığını ve
kışında olması hasebiyle şiirde ilkin anılır ancak yaşayamadığını belirtir. Yalnız din ve din adam-
hemen bakışların batıya, Süleymaniye’ye çevril- ları değildir eleştirinin muhatabı. Bununla birlikte
mesi, ilahi nurun orada, denizin getirdiği bir inci devlet adamları, askerler, öğretmenler de eleştirilir
gibi yükseldiği belirtilir. Külliyenin altında med- ama Akif, sorunun temelinde bozulan din anlayı-
reseler olması Süleymaniye’yi ilme basan olarak şının olduğunu gördüğü için konuyu sürekli oraya
nitelemesine kapı açar. Bu konuyu ileride, “Demiş getirir.
olsaydı eğer: ‘Kızlara mektep lâzım… / Şu kadar Rusya’yı anlattığı bölümde de ilk başta Avrupa’ya
vermelisin’ Kahrolayım kaçmazdım. ” diyerek ye- çatar.
6
niden ele alacaktır. Kadın-erkek, ilim öğrenmek
için yapılacak fedakârlığı ele alır ancak bunun Düşünen her kafanın mutlak ezilmekti sonu!
karşılığında benliklerini, inançlarını ve kültürleri- Medeni Avrupa, bilmem, niye görmezdi bunu? 7
ni kaybetmemeleri şartı vardır. Döneminde, med-
rese, imarethane, ibadethane gibi pek çok amaca Rusya’da dini yaşamak isteyenlere karşı yapılan
yönelik inşa edilen Süleymaniye Külliyesi’nin bu zulümlerin anlatıldığı, Allah’ın adaletinde bu zu-
özelliklerini şiirinde eleştiri aracı olarak kullanır. lümlerin mutlak karşılık bulacağını belirttiği bölüm
Şadırvan kapısından girmeye davet ediyor okuru oldukça etkilidir. Vaiz bu duruma karşı bir şeyler
şair ve caminin fiziki özellikleri ve muntazam olu- yapmak için öncelikle Rus zenginlerin desteğiyle
şu, asırlara dayanan hali ve eskinin seslerini taşıdı- bir matbaa kurar ve halkı irşada başlar. Aynı bölüm-
ğını belirtiliyor. Camideki bu muntazam oluşu, ya- de zengin bir yardımseverin ağzından Avrupa’ya
pıldığı dönemin yüceliğine, üstünlüğüne bir özlem okumaya giden gençlerin yozlaşıp gelerek öne sür-
olarak okumamız gayet mümkündür. Süleymaniye dükleri çözüm önerilerini sert bir dille yerer. Ora-
Cami, Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar da barınamayıp kaçmak zorunda kalan vaizin yolu
Sinan’a 1551-1557 yılları arasında yaptırılmıştır. bu sefer Taşkent, Buhârâ, Semerkand gibi ilmin
Osmanlı Devleti’nin en görkemli dönemi olarak başkentlerine düşer. Ancak buralarda da gördüğü
kabul edilen Kanuni Sultan Süleyman döneminde manzara pek farklı değildir. Fuhşun, eğlencenin,
eser, İslam devletinin gücünü ve merkezi olarak dogmaların insanları kapladığı; hocaların da şeria-
İstanbul’u işaret etmesi bakımından önemlidir. tı bozacak konuları sünnet sayıp doğrusunu söyle-
Zamanının üstün teknikleriyle meydana getirilen yenleri de bid’atla suçladıklarından bahseder. Hafız
eserin bu yönlerinden şiirinde de bahseder Akif. Divanı’nı bir kutsal kitap gibi gördüklerini ve onun
6 Safahat, Mehmed Akif Ersoy, S: 324, Zaman Yayınları, 2007
7 Safahat, Mehmed Akif Ersoy, S: 318, Zaman Yayınları, 2007
138 2022/2