Page 112 - Efsane
P. 112

Adiler. Evin dışında durup zorla içeri girmeye hazırlanıyorlardı. “Burada kalın,"
               diye fısıldadım. Saçımı kafamın üstünde kıvırıp şapkamın içine tıktım.
               “Onlardan kurtulacağım.”

               John’un sesi, “Hayır,” dedi. “Oraya geri gitme. Çok tehlikeli.”


               Başımı salladım. "Eğer kalırsam sizin için çok daha tehlikeli olur. İnan bana."
               Gözlerim Eden'a bir masal anlatırken sesindeki korkuyu bastırmaya çalışan
               anneme döndü. Sakinleştirici sesi ve yumuşak gülümsemesiyle küçükken onun
               hep ne kadar sakin göründüğünü hatırladım. John'a başımı salladım. “Hemen

               geri döneceğim.”

               Yukarıda birinin kapıyı yumrukladığını duydum. “Veba devriyesi,” dedi bir ses.
               “Açın kapıyı!”


               Gevşek döşemeye fırladım, onu alıp yavaşça biraz öteye koydum ve dışarı
               çıktım. Dikkatle yerine geri ittim. Evin çitleri görülmemi engelliyordu ama
               çatlaklardan bakınca askerlerin kapının dışında beklediğini görebiliyordum.
               Hızlı hareket etmem gerekiyordu. Şu anda birinin onlarla çatışmaya girmesini
               beklemiyorlardı, özellikle de göremedikleri birinin. Sessizce evin arkasına
               koştum, tuğlalardan birine ayağımı sağlam bir şekilde yerleştirip yukarı atıldım.

               Çatının kenarından tutup üstüne savurdum kendimi.

               Askerler beni geniş bacamız ve etrafımızdaki büyük binaların gölgeleri
               yüzünden buradan göremezlerdi. Ama ben onları güzelce görebiliyordum. Fakat
               baktığımda öylece kaldım. Burada yanlış giden bir şeyler vardı. Tek bir veba

               devriyesine karşı küçük de olsa şansımız olabilirdi. Ama evimizin önünde bir
               düzineden fazla asker vardı. En az yirmi tane saydım, belki de daha fazlalardı,
               hepsi de maskelerini sıkıca yüzlerine bağlamıştı. Bazıları tam takım gaz maskesi
               takmıştı. Hastane aracının yanına iki askerî araç park edilmişti. Onlardan birinin
               önünde üniformasında kırmızı püskülleri olan yüksek rütbeli bir komutan
               bekliyordu. Kadının yanında da koyu renk saçlı, genç bir yüzbaşı duruyordu.


               Onun önündeyse hareketsiz ve korunmasız bir şekilde duran biri vardı: O Kız.

               Kaşlarım çatıldı, kafam karıştı. Onu tutuklamış olmalılardı ve şimdi de onu bir

               şey için kullanıyorlardı. Bu Tess’i de yakaladıkları anlamına geliyordu ama onu
               hiçbir yerde göremedim. Tekrar Kız’a döndüm. Etrafındaki onca askerden
               rahatsız olmamış gibi sakin görünüyordu. Kendi maskesini çıkarıp ağzına taktı.
               Ve birden o an için neden Kız’ın bana tanıdık geldiğini anladım. Gözleri. O
   107   108   109   110   111   112   113   114   115   116   117