Page 111 - Efsane
P. 111
görmezden gelmeye çalıştım. Onlar da bir zamanlar tıpkı benimkiler gibi parlak
maviydi ama keder onların rengini soldurmuştu. Bunca yıldır öldüğümü sanmış
olan bir anneyle nasıl tekrar yüz yüze gelebilirdim ki? "Eden'ı almaya geliyorlar.
Onu saklamamız lazım.”
"Daniel?" Elleriyle gözlerimin üzerindeki saçı kenara aldı. Bir anda yeniden
onun küçük oğlu olmuştum. "Benim Daniel'ım. Yaşıyorsun. Rüya mı
görüyorum?"
Omuzlarından tuttum. "Anne dinle. Veba devriyesi geliyor ve yanlarında bir de
hastane aracı var. Eden’daki virüs her neyse... Onu almaya geliyorlar. Hepinizi
gizlemeliyiz.”
Biran beni inceledi, sonra da başını onaylarcasına salladı. Beni Eden’ın yatağına
götürdü. Yakından bakınca Eden’ın kahverengi gözlerinin bir şekilde siyaha
dönüştüğünü gördüm. Gözlerindeki ışık sönmüştü. Korku içinde gözlerinin
irislerinin kanla dolduğu için siyaha döndüğünü fark ettim. Annemle birlikte
Eden'ı dikkatlice oturttuk. Şiddetli ateşi vardı. John ona yatıştırıcı şeyler
söyleyerek yavaşça omzuna kaldırdı.
Eden acıyla inledi ve kafası yana düşüp John’un boynuna yaslandı. "İki devreyi
birbirine bağlayın," diye mırıldandı.
Sirenler dışarıda çalmaya devam ediyordu; birkaç blok ötede olmalıydılar.
Annemle umutsuzca birbirimize baktık.
"Sundurmanın altına," diye fısıldadı. "Kaçmak için zaman yok.” Kimse karşı
çıkmadı. Annem sıkıca elimi tutuyordu. Arka girişten dışarı çıktık. Dışarıda bir
saniye durup devriyelerin geldiği yönü ve mesafeyi kontrol ettim. Neredeyse
gelmek üzereydiler. Hemen sundurmaya gidip döşemeyi kenara ittim. Annem,
“Önce Eden,” diye fısıldadı. John, Eden’ı omzunda düzeltip diz çökerek boşluğa
indi. Sonra annemin girmesine yardım ettim. Sonra da onların yanına sıkıştım,
toprakta bıraktığımız izleri silip döşemeyi tekrar yerine koydum. Yeterince
düzgün olduğunu umdum.
Kendimizi bile zor görebildiğimiz en karanlık köşeye sıkıştık. Deliklerden gelen
ışık hüzmelerine baktım. Toprağı parçalara bölüyordu ve ezilmiş papatyaları
belli belirsiz görebiliyordum. Sirenlerin sesi bir an azaldı -bir yerden döndüler-
ve birden, sağır edecek kadar yüksek sesle çalmaya başladı. Arkasından ağır
botların sesi geldi.