Page 185 - Efsane
P. 185

topu getirmek için koşarken bir saniye durdum. Bu günü unutmak istemiyordum.
               Topa yine vurduk. Sonra bir hata yaptım.
               Topu John’a fırlatmaya hazırlanırken sokağımızdan bir polis geçti. Gözümün
               ucuyla Eden’ın basamaklarda ayağa kalktığını gördüm. John bile benden önce
               onun geldiğini gördü ve beni durdurmak için bir elini uzattı. Ama artık çok geçti.
               Çoktan savurmaya başlamıştım ve topu polisin suratının ortasına yapıştırdım.
               Geri sekti; sonuçta zararsız, kâğıttan bir toptu ama polisi durdurmaya yetti.

               Gözlerini bana doğrulttu. Olduğum yerde donakaldım.
               İkimiz de hareket edemeden, polis botundan bir bıçak çıkarıp yanıma yürüdü.
               "Yaptığın şeyin yanına kâr kalacağını mı sandın, piç kurusu?" diye bağırdı.
               Bıçağı kaldırıp sapıyla suratıma vurmaya hazırlandı. Korkudan sinmek yerine,
               olduğum yerde durup ona doğru pis pis baktım.
               John, polis bana vuramadan yanımıza geldi. "Efendim! Efendim!" John önüme

               geçip elini polise uzattı. “Bunun için çok üzgünüm," dedi. “Bu Daniel, benim
               küçük kardeşim. Bilerek yapmadı."
               Polis, John’u kenara savurdu. Bıçağın sapıyla yüzüme vurdu. Yere yığıldım.
               Eden çığlık atıp içeri kaçtı. Öksürüp ağzıma dolan toz toprağı tükürmeye
               çalıştım. Konuşamadım. Polis yakınlaşıp yan tarafıma tekmeyi geçirdi. Acıdan
               gözlerim yerinden fırladı. Cenin pozisyonunda kıvrıldım.
               “Durun, lütfen!" John hemen polise yaklaşıp aramızda kararlı bir şekilde durdu.

               Annem girişe koşmuştu, arkasında Eden vardı. Umutsuzca polise sesleniyordu.
               John hâlâ ona yalvarıyordu. “Size... size para veririm. Çok paramız yok ama ne
               isterseniz alabilirsiniz, lütfen." John kolumu tutup beni ayağa kaldırdı.
               Polis, John'un teklifini değerlendirmek için duraksadı. Sonra da anneme baktı.
               "Sen, oradaki,” diye seslendi. "Neyiniz varsa getir. Bir dahaki sefere de

               çocuğunu daha iyi yetiştir.”
               John beni arkasına aldı. "Bilerek yapmadı, efendim,” diye tekrarladı. "Annem
               onu bu davranışından dolayı cezalandıracak. Daha çok küçük, bu yüzden ne
               yapacağını bilemedi.”
               Annem birkaç saniye sonra elinde kumaştan bir bohçayla dışarı çıktı. Polis içini
               açıp her bir notu kontrol etti. Onun neredeyse bütün paramız olduğunu fark
               ettim. Bir süre sonra polis parayı tekrar sarıp yeleğinin içine koydu. Tekrar

               anneme bakıp, "İçeride tavuk mu pişiyor?" diye sordu. "Aileniz sanki biraz lüks
               içinde yaşıyor. Sık sık para saçar mısınız böyle?”
               "Hayır, efendim.”
               "O zaman tavuğu da getir,” dedi polis.
               Annem hemen içeriye koştu. Dışarı çıktığında, elinde sıkıca bağlı bir kumaş
   180   181   182   183   184   185   186   187   188   189   190