Page 184 - Efsane
P. 184

DAY




               İDAM TARİHİNDEN İKİ GECE ÖNCE, HÜCREMİN DUVARINA yaslanmış
               uyumaya çalışırken bir yığın rüya gördüm. İlk birkaç tanesini

               hatırlayamıyordum. Tanıdık ve yabancı yüzler, kulağıma Tess’in gülüşü gibi,
               June’un sesi gibi gelen sesler, kafa karıştırıcı bir bataklıkta birbirine girmişti.
               Hepsi benimle konuşmaya çalışıyordu ama hiçbirini anlayamıyordum. Ancak
               uyanmadan önce en son gördüğüm rüyayı hatırlıyordum. Lake bölgesinde ışıl
               ışıl bir akşam üstüydü. Dokuz yaşındaydım. John on üç yaşında, büyüme çağına
               yeni girmişti. Eden daha dört yaşındaydı ve ön kapımızın basamaklarında

               oturmuş, John ve ben sokak hokeyi oynarken önündekine bakıyordu. O yaşta
               bile üçümüz arasında en zeki oydu ve bize katılmak yerine, orada oturup eski bir
               türbin motorunun parçalarını kurcalıyordu.

               John bana buruşturulmuş kâğıttan yaptığımız topu bana fırlattı. Süpürgemin

               sapıyla yakalayabildim. "Çok uzağa attın," diye itiraz ettim.
               John sadece sırıttı. "Deneme’nin fiziksel kısmını geçebilmek istiyorsan bundan
               daha iyi reflekslerin olmalı."
               Kâğıttan topa olabildiğince sert bir şekilde vurdum. John'un yanından
               vızıldayarak geçip arkasındaki duvara çarptı. "Sen kendi Deneme’ni geçtin,”
               dedim. "Reflekslerine rağmen."
               "O topu bilerek kaçırdım.” John gülüp arkasını döndü ve topa koştu. Rüzgâr onu

               uçurmadan yakalamayı başardı. Yandan geçen birkaç kişi neredeyse üzerine
               basacaktı. "Egonu tamamen ayaklar altına almak istemedim."

               Güzel bir gündü. John yerel termik santralde çalışmak üzere atanmıştı. Kutlamak
               için annem iki elbisesinden birini ve eski birkaç tencereyi satıp önceki haftanın

               tamamında birlikte çalıştığı iş arkadaşlarının ekstra mesailerini almıştı.
               Biriktirdiği para bütün bir tavuk almaya yetmişti. Et suyunun kokusu o kadar
               güzeldi ki kokusunu dışarıdayken de içimize çekebilelim diye kapıyı araladık.
               John genellikle bu kadar iyi bir ruh hali içinde olmazdı. Bundan elimden
               geldiğince yararlanacaktım.

               John topu bana attı, süpürgemle yakalayıp geri attım. Birkaç dakika boyunca
               hızlı ve kendimizi kaptırmış bir şekilde oynadık, ikimiz de kaçırmıyorduk, bazen
               topu yakalayabilmek için öyle zıplıyorduk ki Eden gülmekten yıkılıyordu. Tavuk
               kokusu burnumuza geliyordu. Hava sıcak değildi, aslında mükemmeldi. John
   179   180   181   182   183   184   185   186   187   188   189