Page 161 - Olasılıksız
P. 161

Crowe'un kalbi duracak gibi oldu. David Caine evli değildi. Belki de kılık değiştirmek için takmıştı
               yüzüğü adam... Crowe titreyen  eli tuttuğunda adam  kendisine bir  şey yapacağını sanarak  dehşetle
               irkildi. Crowe  yüzüğü çekiştirerek çıkardı. Çıkarınca da adamın parmağına baktı. Yüzüğün izi
               duruyordu parmağında. Bu yüzük adama aitti, yani adam evliydi. Midesi düğümlendi,
                    "Sen David Caine değilsin."
                    Adam hıçkırarak ağladı. Birden her şeyi anladı. Çok kolay olmuştu; bu adam da ödleğin tekiydi.
               Crowe, Smith Wesson tabancasını çekip adamın şakağına dayarken, diğer eliyle de adamın çenesini
               tuttu. Crowe hasta yatağındaki Betsy'yi düşündü bir  an için. Onu yüz  üstü  bırakmayacaktı.
               Bırakamazdı.
                    "Bana bak BANA BAK!"
                    Adam gözlerini açtı. Gözyaşları yanaklarından süzüldü.
                    "Beş saniyen var bana neler olup bittiğini anlatmak için. Eğer anlatmazsan çekerim tetiği ve garın
               dört bir  yanına dağılır beynin. Eğer blöf yaptığımı sanıyorsan gözlerimin içine bak, yapmadığımı
               anlayacaksın."
                    "Beş."
                    "Dört."
                    "Üç."
                    Göz göze geldiler. Crowe soğuk ve kararlı bakıyordu, adam ise dehşete kapılmıştı.
                    "Tabancala tedit etile," diye ağladı Tabancayla tehdit ettiler. "Kalımla bebeiöldürürüdeydile"
               Karınla belleğini öldürürüz dediler.
                    "Kahrolası," Crowe adamın şakağından çekmedi tabancayı. "Ne zaman ve nerede?"
                    "İmşi. Sila." Şimdi sırada.
                    Crowe adamın yanından dışarı fırlayıp, mikrofona bağırmaya başladı.    "Tüm ekiplerin dikkatine!
               Yakaladığımız hedef aldatmacaymış.   Tekrar ediyorum.   Hedef bir aldatmacaymış çevreyi sarın.
               Hemen!"
                    İki metre, bir metre.
                    Caine’in kalbi  normal atmaya  başladı. O kadar  yaklaşmıştı  ki. Birkaç adım sonra  polisi
               atlatabilirdi. Polislere dikkat bile etmeden yağmurda geçip giden arabaları görebiliyordu.
                    Tam bir adım daha atacakken polisin telsizinden bir bağrış duyuldu.
                    Nava sıranın gerisinde kaldı ne yapacağını düşünmeye çalışırken. Önünde hâlâ dört kadın vardı.
               Birini rehin  almayı düşündü, ama böyle yaparsa federaller onu vurmak  zorunda kalırdı. Ama, eğer
               kimseyi önüne siper etmezse de, intihar etmek gibi bir şeydi bu.
                    Arama ekibi üç FBI ajanına ve altı tane polise indirgenmişti. Daha fazla adamla da çarpışmıştı o
               zamanında -herhalde. Belki de kim olduğunu anlamazlardı ve sahte kimliğini yutarlardı, ama buna pek
               inanmıyordu. Birden üç ajan da aynı anda döndü.
                    İlki silahına el attığı anda David'in dublörünün yakayı ele verdiğini anladı Nava. Dünya bir anda
               kararır gibi olunca, Nava Glock'unu çıkarıp ateş etmeye başladı.
                    Caine polisin kolunu  çekip onu düşürdü.    Polis kendine gelemeden Caine bastonunu  adamın
               kafasına indirdi.

                                                               ▲


                    Nava polislerden daha iyi nişancı oldukları için FBI ajanlarını hedef seçti. İnanılmaz bir beceriyle
               üç el ateş etti. Daha ateş ettiğini bile duymadan üç mermi de hedeflerine doğru yol alıyordu.
                    Üç ajanın da omuzlarına mermiler saplanınca ortalık cehenneme döndü. Sıradaki diğer kadınlar
               kaçıştı, avaz avaz bağırdılar ve polisler de gizlenecek bir yer aradılar.



               Saklı Kütüphane                             161                                 www.e-kitap.us
   156   157   158   159   160   161   162   163   164   165   166