Page 160 - Olasılıksız
P. 160

24





                    İki ajan Rick Burrows'u sürükleyerek götürünce Nava bir an için rahatladı, ama sonra yine kalbi
               sıkıştı. David Caine’i bulduklarında federal ajanların işin ucunu bırakacaklarını düşünmüştü, ama bu
               sefer de kadınlara oldukları yerde kalmalarını söylediler. Nava içinden okkalı bir küfür etti. Sonunda
               şansları tükenmişti.
                    "Sen gitmelisin," dedi Nava.
                    "Seni yakalarlar."
                    "Göreceğiz bakalım. Eğer beni teşhis ederlerse, o zaman seni düşünmeden kendimi kurtarmam
               daha kolay olur."
                    Caine itiraz edecekken Nava sözünü kesiti.
                    "David bunu  tartışacak  zaman yok. Hâlâ  beni arıyorlar,  yani biraz sonra senin adamı
               sorgulayacaklar. Bunu yaptıklarında da yanlış adamı yakaladıklarını anlamaları an meselesi."
                    "Şimdi beni dinle. Şehrin en kötü semtine git bir motele yerleş. Nakit öde. Jasper'ı arama. Yarın
               öğlen Philadelphia Sanat Müzesi'nin lobisinde benimle buluş. Eğer 12'yi beş geçe gelmemişsem bil ki
               artık tek başınasın."
                    Caine birkaç saniye sustu, gözlerini kırpıştırdı sonra da başını salladı.
                    "Yakında görüşürüz," dedi. Tek kelime daha etmeden çamurlu  yokuştan yukarı çıkmak için
               arkasını döndü.

                                                               ▲


                    Caine arkasına bakmadı. Mümkün olduğunca çabuk buradan çıkmalıydı. Ne yazık ki dizinin kırık
               olması işini kolaylaştırmıyordu. Birden birinin dirseğini tuttuğunu hissedip bakınca yanında üniformalı
               bir polis olduğunu gördü.
                    "Beyefendi, yardıma ihtiyacınız var mı?" diye sordu iri yarı polis.
                    Caine’in 'yok' diyecek hali yoktu. O yüzden de, "Evet lütfen," dedi.
                    "Merak etmeyin," dedi polis yokuşu çıkmasına yardım etmek için dirseğini daha da sıkıca tutarak.
               Yavaş, ama emin adımlarla ilerlediler ve kısa sürede sokaktan on adım ötedeydiler.
                    Caine topuklarını çamura bastırarak neler olacağını görmek için ilerledi.

                                                               ▲



                    Crowe tüm kelepçeleri kontrol edinceye kadar kendini rahat hissetmedi. Ancak o zaman dişlerini
               sıktığını fark edip çenesini oynattı. Garın zeminine oturtulmuş sandalyede titreyen Caine’e baktı.
               Vaner'ı hâlâ yakalayamamışlardı ve bu yüzden de Caine’i hemen New York'a götürmeleri gerektiğinin
               farkında olmasına rağmen bekledi.  Forsythe, Vaner'a ne  olduğunu umursamıyordu, ama Crowe
               arkasına bakmadan gidecek bir adam değildi. Vaner tehlikeliydi ve yakalanması gerekiyordu.
                    Ayrıca, garip gelen bir şey vardı. Karşısındaki adamın üç ajanı alt edecek biri gibi değildi.
                    "Vaner nerede?" diye sordu Crowe üçüncü kez.
                    Caine cevap vermedi; hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti. Elleri o kadar titriyordu ki, yüzüğü
               sandalyenin koluna çarpıp duruyordu. Crowe başını yana eğdi ve adamın sol elinin yüzük parmağına
               baktı.




               Saklı Kütüphane                             160                                 www.e-kitap.us
   155   156   157   158   159   160   161   162   163   164   165