Page 168 - Olasılıksız
P. 168
geleceği görebilirdin, değil mi?"
"Evet," dedi Caine sıkılarak, "ama her şey bilsem bile bunu algılamam gerekirdi beynimle ve bu
da imkânsız." "Doğru," dedi Jasper gülümseyerek, "Ama bu imkânsızsa, ben nasıl Laplace'ın Şeytanı
olabilir mi ki?"
"Çünkü bu bilgileri algılaman gerekmiyor, sadece bilgiye ulaşman gerekiyor. Şöyle düşün: Eğer
yalnızca Japonca konuşan biriyle konuşmak istesen ne yapardın, kın, tın, vın?"
"Ne bileyim. Japonca-İngilizce bir sözlük kullanırdım herhalde. Ya da bir çevirmen tutardım."
"Aynen öyle" dedi Jasper. "Eğer düşüncelerini Japonca'ya çevirebilecek bir şey bulabilirsen o
zaman Japonca konuşman gerekmezdi. Böyle bir araç bulabilirsen tabii ki. Yani bilginin algılanması
işini, bir kişiye ya da sözlük gibi bir şeye yüklerdin."
"Tamam," dedi Caine biraz tereddüt ederek. "Ama ne anlatmaya çalıştığını anlamıyorum. Bir dili
konuşmakla, tüm evrendeki bilgileri algılamayı nasıl birbirine benzetiyorsun anlamıyorum."
"Neden, sen, ben, ten?" diye sordu Jasper.
"Çünkü bu bilgilere ulaşabilsen bile, bu evrende, ister insan olsun ister makine, bu kadar bilgiyi
işleyecek bir zekâ gücü yok." "İşte burada yanılıyorsun," dedi Jasper. "Var."
"Neymiş bu?"
"Toplu bilinçaltı."
Caine ne dediğini anlamaya çalışırken kardeşine baktı. Üniversitede 1990'larda Alman bir
psikolog olan Cari Jung'un toplu bilinçaltı ile ilgili bir teorisi olduğunu okuduğunu hatırlıyordu; ama
ayrıntıları aklında kalmamıştı. Jasper kardeşinin yüzündeki ifadeyi görünce açıklamaya başladı.
"Daha yavaş anlatayım. Bilinç dediğimiz şey bir aracıdır. Çoğu insan günde en az sekiz saat
uyur, yani hayatımızın üçte birini bilinçsiz bir durumda geçiririz. Jung bilincin en azından bir kısmının
bilinçaltı tarafından yönlendirildiğine ve etkilendiğine inanıyordu."
"Jung bilinçaltını üçe ayırdı. İlk olarak istediğin zaman hatırlayabileceğin kişisel hatıralar vardır.
Örneğin, ilkokul dörtteki öğretmenin adı gibi. Bunu hemen hatırlamayabilirsin, ama kendini zorlarsan
bir şekilde bilinçaltından çekip çıkarıp bulursun."
"Uzun dönem hafıza."
"Aynen öyle, me, te, re," dedi Jasper başını sallayarak. "İkincisi, istendiğinde hatırlanamayan
kişisel hatıralardır. Bunlar bir zamanlar bildiğin ve artık hatırlayamadığın ya da bastırdığın bir çocukluk
travmasıdır. Bu hatıralar da bir şekilde zamanda belli bir şekilde bilincindeydi ama bir nedenden dolayı
artık o kadar derine gömülmüşler ki bunları hatırlayamazsın."
"Üçüncüsü ise toplu bilinçaltı. Buradaki bilgiler asla bilinçli olamaz çünkü hiçbir zaman
bilincinde var olmamışlar. Aslında özünde, toplu bilinçaltında kaynağı belli olmayan bilgiler vardır.
"Ne gibi?" diye sordu Nava.
"Yeni doğan bir bebek annesinin göğsünü nasıl emeceğini bilir, ya da aç olduğunda ağlamayı.
Yavru bir hayvan doğduktan birkaç saniye sonra ilk adımını atabilir. Balığın yumurtaları kırıldığında
yavruları yüzmeyi bilir. Birçok şey sayılabilir. Doğadaki tüm canlıların karmaşık fiziksel becerileri,
kendileri ve dünya hakkında bildikleri vardır, ama bunun kaynağının ne olduğu belli değildir."
Caine kaşlarını çattı. "Ama bu bilgiler DNA'mızda kayıtlı değil midir zaten?"
"Biyologlara göre öyle, ama fizikçilere göre değil. Şimdiye kadar hiçbir biyolog bu bilgilerin
nereden geldiği sorusuna bir yanıt bulabilmiş değil."
"Ne dediğini anlayabildiğimden pek emin değilim."
"Şu şekilde düşün. Evrendeki tüm canlılar tek hücreli bir canlıdan evrimle oluştuğuna göre, bu
bilgilerin kodlanmadan önce öğrenilmesi gerekiyordu: Ağlamayı öğrenmesi gereken bir ilk bebek vardı,
ya da yürümeyi öğrenmesi gereken ilk yavru. Ama biyologlara göre öğrenilen becerilerimiz bizden
sonra doğanlara doğrudan aktarılamıyor."
"Peki," dedi Caine, "diyelim ki biyologlar bunu açıklayamıyor, peki fizikçiler nasıl açıklıyor?"
Saklı Kütüphane 168 www.e-kitap.us