Page 179 - Olasılıksız
P. 179
Forsythe saatine bakınca kırk dakikası olduğunu gördü. Boğazını temizledi,
"Ne kadar istiyorsun?"
▲
Caine’in bilmediği bir semtte, Brooklyn'de metrodan indiler. Önünden geçtikleri dükkânların
çoğunun tabelaları İbraniceydi. Erkekler siyah ceketler, siyah şapkalar giymişlerdi ve siyah sakalları
vardı. Doc gülümsedi. Caine adamın tüm olanları çok rahat karşıladığını düşündü. Doc'un bu huyunu
severdi: Hiçbir şey onu şaşırtmazdı.
"Aslında şaşıracak bir şey yok," demişti bir keresinde Doc ona. "Dünyada herkese aynı anda
garip bir şey olsa işte o zaman bu şaşırtıcı olurdu. Ben tek bir bakış açısına sahip olduğuma göre,
bana olan olasılık dışı bir şey varsa, o zaman başkasına bunun olmadığını var sayıyorum mantıklı
olarak. Bu yüzden de, bunun birine olma olasılığı 6 milyarda birse, birine olma olasılığı da yüzde yüz.
Yüzde yüz olabilecek bir şey olduğunda niye şaşırayım ki?"
Nava onları birçok karanlık, dar sokaktan geçirdi. Caine ana caddedeki trafiğin sesini bile
duyamıyordu artık. Üçüncü kapıya gelince merdivenlerden inip, kapıyı dört defa tıklattı. Kapıdaki
gözetleme deliği açıldı ve bir çift kahverengi şüpheci bakan göz gördüler. Ama delikten bakan her
kimse Nava'yı görür görmez hemen kapıyı açtı.
"Navacığım!" diye haykırdı ayı gibi bir adam. Nava'yı kucaklayıp öyle sıkıca sarıldı ki Caine kızın
kemiklerini ezeceğini düşündü. Hızlıca İbranice konuşunca adam ciddileşti. Sonunda Nava diğerlerine
döndü.
"Bu Eitan," dedi iri yan adamı göstererek. "Eitan bunlar da David, Jasper ve Doc."
"Memnun oldum," dedi Eitan bozuk bir İngilizceyle. Caine’in elini sıkarken kıracaktı neredeyse.
"Nava'nın dostları benim de dostlarımdır." Kapının önünden çekilip, içeri buyur etti onları. "Lütfen girin,
evim sizin de evinizdir."
Daire, dışarıdaki pisliğe kıyasla, çok tertipli ve temizdi. Taş zeminin üzerinde turuncu bir halı
vardı. Soluk sarı bir kanepenin ortası hafif çökmüştü. Belli ki Eitan hep buraya oturuyordu. Kanepe
koca adamın ailesinin resmileriyle dolu olan bir duvara yaslanmıştı. Kanepenin yanında da elle
işlenmiş yastıklarla süslü bir sallanan sandalye vardı.
"Oturun. Size yiyecek getireyim." Eitan gitti. Caine uzun ahşap sehpanın etrafından dolanıp
kanepeye oturdu. Kanepenin yayları gıcırdadıysa da, Caine bu kanepenin kendisinden daha ağır
insanları da çektiğine emindi.
Eitan, üzerinde biraz pide, humus ve dört buzlu çay olan bir tepsiyle döndü. Caine yemek yerken,
Eitan ve Nava sigara içtiler. Eski müteffikler İbranice konuşurken, Caine her şey yolundaymış gibi
davranmaya çalıştı, ama arkadaşlarıyla birlikte çok az zamanı kaldığını biliyordu.
"Burada." "Mükemmel. Yalnız mı?"
"Hayır. Evde Vaner'ın bağlantısı hariç üç kişi daha var."
"Bağlantıyı öldür. Kadını bana getir."
Tamam" Choi Siek-Jin cep telefonunu kapadı. Ara sokak karanlıktı, bu yüzden de güneş
gözlüklerini çıkardı. Arka kapıdaki kilidi bir çocuk bile açabilirdi. Bir dakikaya kalmaz evdeydi. Küçük
dairenin diğer ucundan sesleri geliyordu, ama adam onlara doğru gitmedi, mutfağa gitti.
Şişman adam" buraya gelecekti eninde sonunda. Geldiğinde de Siek-Jin hazırlıklı olacaktı.
▲
"Doydun mu?" dedi Eitan neredeyse bitmiş olan humusu göstererek.
Saklı Kütüphane 179 www.e-kitap.us