Page 72 - Olasılıksız
P. 72
Dört saniyen kaldı.
Kollarını açıp iki profesörün kollarına yapıştı ve onları çektiği gibi kaldırdı.
Üç saniye.
Caine geriye doğru adım atarken birine çarptı-
O bir garson, adı Lielen Bogarty. 13. Caddede beş katlı bir binada oturuyor. Çinli bir bebeği evlat
edinmeye karar verecek.
Hem Doc'u, hem de arkadaşını çekiştirerek uzaklaştırdı. İki.
"Hey!" diye bağırdı garson dört porselen kase yere düştüğünde. Bu Caine'in umurunda değildi.
Kazadan sonra kadının da umurunda olmayacaktı.
"Yere yatın!" diye bağırdı Caine hepsini yere doğru çekerek.
Bir.
Bir anda inanılmaz bir gürültüyle havada metal ve cam parçacıkları uçuşmaya başladı. Caine
bunu görmedi, çünkü gözleri sımsıkı kapalıydı, ama öyle olduğunu biliyordu. Bu sahneyi bir milyon
kere seyrettiği gibi, sinemalarda gördüğü sahnelerden de tahmin edebiliyordu. Binlerce - tam olarak
19,483- cam parçacığı havada uçuştu. Chevrolet Silverado Z71 marka arabanın ön kısmı camdan içeri
girmiş, masa da altında kalmıştı. Köşeyi dönerken hızını alamamış, kaldırımdan yükselip, fırlayıp,
camdan içeri dalmıştı.
Ama sonrasındaki her şey değişmişti. Değişikti. Çam parçacıkları farklı yönlerde yayıldı, çünkü
artık insanlara saplanmamıştı, camın önünde insan yoktu artık... artık yoktu demek yanlıştı. Şimdi
yoktu. Şimdiki şimdi değildi o gördüğü. Başka bir şimdiydi. Olabilecek, ama olmayan bir şimdi, şu an.
İşte Caine o anda bayıldı. Bayıldığı o ilk saniyede bilincini kaybetmeseydi, her şeyi anlayacaktı.
Ama baygındı, o yüzden de hiçbir şey hissetmedi. Bu da iyiydi... şimdilik.
▲
Duman.
Ayılırken Caine'in ilk hissettiği şey bu oldu. Ayılmaya çalışırken duman ciğerlerine işliyor, gözlerini
yakıyordu. Etrafında ısının yükseldiğini hissediyordu. Sonra birinin, harabeye dönen lokantadan
kendini çekiştirerek çıkardığını hissetti. Gözleri kapalı olmasına rağmen ışığı seziyordu. Hava serin ve
temizdi. Caine'i kurtaran kişi onu yere bıraktı.
Caine dikkatlice bir nefes aldı; nefes alabildiğini hissedince rahatladı. Öksürdü ve temiz havayla
doldurmaya çalıştı ciğerlerini.
"David iyi misin?"
Caine üstünde dikilen adamın gölgesine baktı. Doc'tu bu. "Evet, galiba." Doc elini uzatıp Caine'in
oturmasına yardım etti. Caine etrafına bakındı. Papyonluyu görmüyordu hiçbir yerde. "Şey nerede...?"
"İyiyim ben," dedi yürüyüp yanına gelen Doc'un arkadaşı. "Senin sayende."
"Ne?" Caine'in başı dönüyordu hâlâ.
"Evet bizi yerimizden kaldırmasaydın, kamyonet bizi ezecek- Profesör başını hafifçe yana eğip
sesini alçaltı. "Nasıl bildin?"
Caine ona baktı; profesörün saçı başı dağılmıştı ve twit takımının ceketi yer yer yanmış gibiydi.
Caine ne diyeceğini bilemedi. Gözlerini kapayıp hatırlamaya çalıştı. Hatırladıkları karmaşık bir ağ gibi
geldi gözünün önüne; kötü bir klip gibi art arda dizilmiş sahneler: Ketçap. Kan. Cam. Kamyonet. Ölüm.
"Ben.., bilmiyorum," dedi birden kusmak isteyen Caine. Zar zor ayağa kalktı. Polis arabalarının
sirenlerini duyunca, polisler gelip de soru sormaya başladıklarında burada olmamanın daha iyi bir fikir
olacağına karar verdi. "Gitmem gerek." Tam dönüp gidiyordu ki, birden koluna sertçe yapıştı biri.
"David, bence olanları konuşmalıyız," dedi profesör.
Saklı Kütüphane 72 www.e-kitap.us